Bir ülke işadamının ölümüne neden ağlar?

Türkiye’nin en büyük holdinginin başkanı Mustafa Koç, önceki gün 56 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Mustafa Koç’un bu beklenmedik ölümü, ailesi kadar iş dünyasını da sarstı. Toplum tarafından tanınmış isimlerin ölümü haliyle çok konuşulur, tartışılır, insanlar üzüntülerini dile getirir, anılarını paylaşır... Ancak bu tür “toplu üzülmeler” genellikle insanların hayatına bir şekilde “dokunmuş” olan kişilerin ölümünde görülür. Örneğin dünya çapında bir şarkıcı, yazar, oyuncu ya da politikacıların ölümlerinde toplumsal duygu seli yaşanır. İstisnai durumlar da yok değil, örneğin Steve Jobs’un ölümünü sonrasında yaşananlar... Yüzbinlerce insan dünyanın farklı yerlerindeki Apple mağazalarının önüne akın etmiş, mumlar yakılmıştı. Ancak Steve Jobs hem yoktan var ettiği şirketi hem hayat hikayesi hem de Apple markası ile yarattıklarıyla tüm dünyada bir fenomen haline gelmişti. Mustafa Koç ise dedesi tarafından kurulan Koç Holding’in üçüncü kuşak yöneticisi. Hayatında “sıradışı” bir durum yok, iyi bir eğitim almış, işini başarıyla yapan, toplumsal sorumluluklarını yerine getiren biriydi. Yani hayatın kendisine biçtiği rolü hakkıyla yerine getiren bir işadamı, baba ve evlattı...

Mustafa Koç’un iş yaşamında elde ettiği başarıları, şirketini nasıl büyüttüğü birkaç gündür yazılıyor, bir süre de yazılmaya devam edecek. O konulara girmeyeceğim. Anlatmak istediğim Mustafa Koç’un ölümüne gösterilen ilginin nedeni... Bildiğiniz gibi Türkiye’de yerli burjuvazi devlet eliyle oluşturuldu, Koç Ailesi de bunun en iyi örneklerinden biri. Devletin verdiği destek, Vehbi Koç’un öngörüsüyle birleşince ortaya bugünkü Koç Holding çıktı. Koç ailesinin neredeyse tamamı eğitimini yurtdışında aldı, aile içindeki ortam da bu burjuva kültürün yetişmesini destekledi. Biz Anadolu’dan gelmiş, çeşitli ihalelerle ve devlet bankalarının verdiği kredilerle palazlanmış işadamlarına ve holdinglere alışkınız. Sadece Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Borusan gibi bir elin parmağını geçmeyen örnekler Avrupa’daki muadilleri gibi.

Hükümetle ters düşmeyi göze aldı

Koç Ailesi de haliyle Batı burjuvazisi kültürüyle faaliyetlerini sürdürüyor. Düşünen, üreten, iyi eğitimli bir toplumun, kendi varlıkları açısından da önemini bildikleri için hem yönetimde oldukları sivil toplum kuruluşları hem de yürüttükleri sosyal sorumluluk çalışmalarıyla eğitime, çağdaş yaşama vurgu yapıyorlar. Mustafa Koç, 5 yıl boyunca YİK başkanlığını yaptığı TÜSİAD’da, ülkede kimsenin sesi çıkmazken Ümit Boyner ile hükümetle ters düşmeyi göze aldı. Koç Holding’in “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” adlı sosyal sorumluluk çalışmasının özünde de eğitilmiş orta seviye elemana duydukları ihtiyaç yatıyor. Vehbi Koç Vakfı aracılığıyla yaptıkları çalışmalarda da aynı amaca hizmet ediyorlar. Biliyorsunuz “Saygınlık sadece parayla elde edilemez.”

Anımsayacaksınız Ali Koç, kısa bir süre önce kapitalizm eleştirisi yapmıştı. Habertürk’ten Meltem Ersoy’a yaptığı açıklamada “Biz daha adil bir gelir paylaşımını sağlamazsak birilerini gelir, bunu yapar” demişti. Bu sosyal demokrat bir yaklaşım da daha çok uzun vadeli düşünebilen bir işadamı yaklaşımı. Liberal iş dünyası hayatını sürdürebilmek için varlığının, kazancının bir kısmını paylaşmak zorunda olduğunu biliyor.

Mustafa Koç gibi Ali Koç gibi işadamlarına Türkiye pek alışkın değil... Son yıllarda TOKİ sayesinde zenginleşip holdingleşen iş adamlarının ağırlıkta olduğu bir ülke olduğumuzu da düşününce... Bırakın işçilerin sendikalı olmasını kabullenmeyi en ufak bir hak arama girişimde bile işten atanlar, işadamı olmayı yalı alıp, onlarca lüks arabaya sahip olmak sananlar, “aman ihalem iptal edilmesin” diyerek hükümetin her dediğine “evet” diyenlerle dolu olduğu için Mustafa Koç ve onun gibiler toplumun gözünde çok daha önemli hale geliyor. Tabii, Gezi olayları sırasında günlerce kapısı açık olan Divan Oteli’nin de bu ilgideki etkisini atlamamak gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar