Süleyman Karan

Süleyman Karan

‘Boykot’ diye atıp tutacağına hele sahada bir ter dök önce

BİRİLERİNİN köşelerinden atıp tutması ne kadar da kolay... Önce şer ittifakı, sonrasında zaten şaibeli olan seçimleri daha da şaibeli hale getiren yeni seçim yasasının çıkmasıyla ‘seçimleri boykot’ güdeme geliverdi. Geçmişte bu ‘boykot’ çağrılarını, mesela benim tanıdık çevremin yarısı kadar olan küçük sol örgütler yapar, böyle ‘radikal’ bir öneri getirdikleri için kendi içlerinde pek mutlu olur ve sistemin en büyük rakibi oldukları halüsinasyonuyla birkaç yıl daha idare ederlerdi. Bunlardan hâlâ bolca var, ama bu sefer bir bölümü seçimi boykot etmek yerine, kendi yapı ya da birliklerini konsolide etmek amacıyla başka bir çaba içinde... Karşı oldukları başkanlık sistemi için seçimlerde bir sosyalist başkan adayı belirlemeyi hedefliyorlar. Böylece ülkenin ve bölgenin gündelik siyasetine tavır alma, yoğun bir süreçte karmaşık ve zorlu bir geniş birlikteliğin parçası olmak yerine, böylesi bir kolaylığı tercih ediyorlar. Kendileri dışında kimse bu hedef için mobilize olmasa da bu yeterli, çünkü uzun süredir kendi bünyelerinde bir mobilizasyonu sağlayamadılar.

Atarlanmak siyaset değildir

Geçmişte bir grup sosyalistle bir elin parmaklarını geçmeyen 19’uncu yüzyılda kalmış anarşist dışında pek seçimi boykot etme eğilimi olan yoktu. Ha tabii doğal boykotçuları, yani yazları şezlongtan kalkmaya üşenenlerle seçim günü öncesi “Sarı saçlı mavi gözlüm neredesin?” diye leblebiyle rakı içen sözde yurtsever laikleri bir köşeye koymazsanız. Zaten onlar hep böyleydi. Varoluşları gereği doğuştan tembellikten dolayı boykotçu...
Şimdi onların yerine ‘boykot’u telaffuz edenler ise bir grup köşe yazarıyla bir grup parti içi hizip... Ki zaten bu tembeller de bu köşe yazarlarını okuyup kahvaltıda atarlanıp, bunu siyaset yapmak sanan bir sosyokültürel grup...

Günü geldiğinde bir seçenek

Peki seçimleri boykot etmek tümüyle demokrasi mücadelesinin dışında bir yöntem midir? Tabii ki değildir, eğer ki gücünüz varsa ve seçmenlerin önemli bir bölümünü buna ikna edebilirseniz, despotik bir iktidarın kabusu bile olabilir. Ancak bunun için halkın sandıktan tümüyle umudunu kesmiş olması ve boykotu savunan muhalefet gruplarının bunu organize edecek güce sahip olması gerekir. Böylesi bir durumda boykotu telaffuz etmenin ya da siyasi gündeme taşımanın bir işlevi olabilir. Ama tek bir seçimde bile sandık güvenliği için o pazar gününden fedakarlıkta bulunmayan birkaç köşe yazarı ve bu köşe yazarlarının fanatik okurlarının ahkam kesmesiyle değil. Bu tam anlamıyla demokrasi cephesinin harakiri yapması anlamına gelir.

Hesapsız kitapsız söylemler

Güç meselesini şimdilik bir kenara bırakalım ve bunu gündeme getirenlerin hiçbir şeyi düşünmeden bu fikri ortaya attığını bir kez daha tekrarlayalım. Boykotla ilgili ilk akla gelen iki zorluk var. Bir; sandığa gitmeyenler adına oy basılmayacağının garantisi yok. Hele ki bundan önceki seçimlerde ve özellikle de referandumda bu iktidarın devlet aygıtını kullanarak hile yaptığını bile bile…
Dolayısıyla boykotta da seçim güvenliğini sağlamak şart. İkincisi sandığa gitmek dışında kendini siyasi olarak ifade edemeyenleri iyice depolitize etme riski var ki, bu da boykot sonrası tümüyle iktidarı ele geçiren bir ittifaka karşı muhalefetin yok olmasını getirecek.

Önce bir sandığa sahip çıkın da…

Bugüne dek başta Oy ve Ötesi ve ardından hem diğer sivil inisiyatiflerin hem de süreç içerisinde partilerin üyelerinin seçim güvenliğine yönelik biriktirdiği bir deneyim var. Zaten iktidarın referandumda apar topar en az yüzde 2.5’lik sahte oya başvurmak zorunda kalması da bundan… Yani oylar hiç de öyle sanıldığı gibi kolay çalınmıyor, böyle kabak gibi hırsızlık ortaya çıkıyor. Eğer ki sadece üç büyük şehirde değil de ülkenin her sandığında muhalefet partileri ve yurtsever gönüllüler hem sandık kurullarını hem de müşahitlikleri tam kadro doldurabilirse, şer ittifakının çalabileceği oy, ancak belirli bölgelerde, mesela silah gölgesinde Güneydoğu Anadolu ile, mahalle baskısıyla ve muhtar komplosuyla Doğu Karadeniz’in ve İç Anadolu’nun birkaç bölgesiyle sınırlı kalır. İşte bu sebeple HDP ve SP’nin Güneydoğu’da, İYİ Parti, CHP ve SP’nin İç Anadolu ve Doğu Karadeniz’de sandığın namusunu kurtarmak için canla başla çalışması, hangi muhalefet partisi nerede güçlüyse diğer muhaliflerle ittifak içinde hareket etmesi şart. Yine seçim süreci boyunca sokakları mahalleleri dolaşmak, ev ziyaretleri ve her türlü baskıya karşı bir araya gelip göğüs germek de öyle…

Demokrasi bedel ister

Demokrasi öyle TV ekranlarında eyyamcılıkla kazanılacak bir değer değildir. Demokrasiyi kazanmak için bedel ödemek gerekir. Hakkını yedirmemek, hakkını yedirmemeyi öğrenmek, hakkı için mücadele etmek gerektiğidir demokrasi mücadelesi. Bunun için de önce liderlerin ‘hapishanede yatma kültürünü’ gerekir ve her yurtseverin de… Ha bu çok mu geldi, o zaman bırakın rakıyı dikip dikip, ‘boykot’ diye bağırıp durmayı da hele bir sahaya çıkıp biraz ter dökün. Günü geldiğinde boykot gerekiyorsa, işte o çalışmaların semeresiyle yapılır, birkaç köşe yazarının atarlanmasıyla, bir TV kanalında ekran geyiğiyle olmaz boykot…

Önceki ve Sonraki Yazılar