Süleyman Karan

Süleyman Karan

Böyle denge olmaz olsun!

Her kurucu parti benzer sorunları yaşar. Yeni bir devletin kuruluşunu sağlayan bu partiler, farklı siyasi eğilimlerin bir koalisyonudur ve bu sebeple de yönetimi zor, ‘parti içinde partiler’den oluşan heterojen bir yapıdır. Her şey, ülkenin kurucu karakterde gittiği sürece sorun yoktur, zira ortak hedef yeni bir siyasi yapılanma olduğu sürece çimento tuğlaları bir arada tutar. Ta ki büyük değişimlere uyum sağlamak gibi ciddi bir mesele çıkana kadar... Meksika'nın kurucu partisi Kurumsal Devrimci Parti, işte tam da böyle bir partidir. Japonya’nin Liberal Demokrat Partisi için de aynı şeyi söylemek mümkündür... Bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi CHP için, biraz daha grotesk bir tarz söz konusu olsa da bu böyledir.

 

Sacayağının dağılışı ve konsolidasyon

 

CHP kuruluş itibarıyla ve kuruluş sürecinde yaşanan gitgeller üzerinden üç ana eğilimi barındırıyordu. Korumacı ve merkeziyetçi kapitalist, sosyalist  ve milliyetçi ideolojilerin belirli dönemlerde belirleyici olduğu bir siyasi eğilimler sıralaması...
Bunlar, parti içinde belirli kesimlerin konsolide olmasını ve bir koalisyon olarak yoluna devam etmesini sağladı. Doğal olarak, dönem dönem tasviyelerle... Bir de süreç içerisinde dünyadaki yeni eğilimlere yönelimler oluştu. Söz gelimi çok partili hayatla birlikte ortaya çıkan dışa açılma ve liberalizm gibi... Tüm bu eğilimlerin çok partili demokrasiye geçişle birlikte, kendilerini yeni partilerde ifade etmesi ve CHP'nin de ağırlıklı kurucu kadrolardan
hangisinin elinde kalırsa, o çizgide yoluna devam etmesi beklenirdi. Ama öyle olmadı!

 

Ayrışmanın ilk adımları


Muhafazakar-liberallerin adresi Demokrat Parti, milliyetçilerin ise Cumhuriyetçi Köylü Millet
Partisi olarak netleşti (bu kol zaman içinde Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkücü geleneğin nüvesini oluşturdu), bu iki ana akım dışında daha sonra ortaya çıkan Demokratik Parti (Ferruh Bozbeyli ve çevresi) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin (Turhan Feyzioğlu ve destekçileri) CHP’den kopması ise büyük bir kopuştan çok, lider merkezli farklı bir fikrin kopuşuydu, ciddi bir etkisi olmadı. Bu eğilimler kısa süre sonra kendini laik-merkez sağda ifade edecek bir nitelik taşıyordu.

 

Doğaya aykırı bir koalisyon

 

Tabii ki en büyük dönüşüm ve bir çizgi hareketi olarak Bülent Ecevit’in ‘ortanın solu’ devrimiyle birlikte, CHP artık net olarak merkez solda kendini konumlandırdı. İşte o günden bu yana CHP içinde ‘sol tandanslı’ farklı eğilimler arasında bir koalisyon devam ediyor. Bu koalisyonun partiye güç mü verdiği, yoksa partinin yüsde 25’i bir türlü aşamamasının sebebi mi olduğu ise ciddi bir tartışma konusu... Bilindiği üzere daha öncesinde SODEP; SHP hattındaki Avrupa sosyal demokrasisine yakın eğilimler kopmuş, sonra tekrar yuvaya
dönmüştü. Bu eğilim, parti içinde hâlâ güçlü bir eğilim olarak duruyor. Ama bunun yanında
‘ulusalcı’, ‘üniter devlet’ vurgusu yapan bir kesim, her zamanki gibi partinin omurgasını ve önemli bir oy potansiyelini elinde tutuyor. İşin ilginç yanı, bu eğilimin Kemal Kılıçdaroğlu’nu ‘fazla liberal’ ya da ‘fazla özgürlükçü’ bulan kesimi Emine Ülker Tarhan liderliğinde Anadolu Partisi’ni kurdu ve hiçbir etkinlik gösteremeden siyasi parti tarihinin tozlu sayfalarında yerini aldı. Peki bu eğlimin devamı neden Vatan Partisi’ne gitmiyor da, hâlâ CHP içinde yer alıyor? İşte bu soruyu belki de şu anda CHP içinde süregiden idelojik mücadeledeki her tarafa sormak gerek. Tabii ki yanıtı çok açık ve net, ikbal kaygısı bir, siyasi bir parti olarak ayrılıp varlığını sürdürebilme inancının olmaması iki...

 


Ama ne yazık ki, işte tam da bu durumdan ötürü, CHP güncel gelişmelerde proaktif tutum
alamıyor. Yine özellikle sosyal demokrat kanat ile ulusalcı kanat arasındaki suni denge yüzünden, bir yaptığı bir diğerine uymuyor. Sonuçta herkes kaybediyor!

 

Bir dediğin bir dediğini tutmazsa


Kartal Mitingi sadece bir örnek... Ulusalcı ekip ve taban ne der korkusuyla son anda katılma kararından vazgeçiliyor. Kaybeden faşizme karşı demokrasi cephesi oluyor. Demokrasi İçin Birlik’e il ve ilçe örgütlerinin katılımına ‘fısıltı’ uyarılarla izin verilmiyor, faşizme dolu dizgin giden yola bir taş daha döşeniyor. Parti adına yapılan bir açıklama bir diğerini tutmuyor, oylar yerinde sayıyor. Etnik mesele konusunda devlet söyleminin bir adım önüne geçiliyor, ardından iki adım geri atılıyor.

 


İdare-i maslahat bitsin artık


CHP demokrasi mücadelesinde bu iki birbirine taban tabana zıt koalisyon yüzünden sürekli
kaybediyor. Oysa görüldü ki ‘ulusalcılar’ı yönlendiren kesimin oy oranı yüzde 1, hadi
bilemediniz yüzde 2... Çağdaş bir sosyal demokrat parti özlemi içindeki kitlelerin oranı ise en az yüzde 20... Yani işte orada bir Vatan Partisi var, gitsinler katılsınlar, artık Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi de küresel ve güncel gereksinimlere cevap verecek bir esneklik ve demokrat bakış ile kendine yeniden bir yön çizsin. Yoksa başta cumhuriyet, ardından demokrasi ve laiklik elden gidecek. Ne için, ne idiğü belirsiz bir üniter devlet ve yine ne idiğü belirsiz ‘ulusalcı sol’ zihniyet sebebiyle... Bunun hesabını önce seçmen, sonra
tarih sorar! Hâlâ idare-i maslahat yapanlara ise sadece utanmak düşer!

Önceki ve Sonraki Yazılar