Bravo Tayyip Erdoğan'a!

İktidar partisini anlarım! Onların eli kolu bağlı.
Çaresiz, ‘imam’ ne derse onu yapacaklar. Biat
kültürünün son örneği olarak Tayyip Erdoğan’ın
peşi sıra gidecekler. Ve o kültürde ‘kesin itaat’
söz konusu… Başta, titrinde koskocaman harflerle
‘AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet
Davutoğlu’ yazsa da AKP’nin ve hükümetin topyekün
yöneticileri birer gölgeden ibarettir… Hiç
fark etmez…
İktidar adına edilecek söz varsa Tayyip Erdoğan
eder… Gündem yaratılacaksa Tayyip Erdoğan
yaratır…
***
Buraya kadar tamam… Bunu biliyoruz ve
iyice anladık… Peki ya muhalefet partileri… Benim
anlamadığım, muhalefetin de Tayyip Erdoğan’ın
peşine takılmış olması…. Muhalefet de
Erdoğan’ın “anafor”unda yol alıyor. O’nun yarattığı
gündeme dair bir iki laf ediyor o kadar…
Oysa muhalefet ezber bozmalı! İktidarı temsilen
Tayyip Erdoğan’ın peşine takılmamalı. Ülke
gündemine damga vurmayı becerebilmeli.
***
7 Haziran 2015 seçimleri sonrasını bir hatırlayalım…
Bugünkü iktidarın oluşumunun seyrine
bir bakalım… Yine aynı şey söz konusuydu…
Tayyip Erndoğan, ‘istikşafi’ adı verilen sözde
koalisyon görüşmeleri ile gündemi yakalayıp
bütün muhalefeti uyuttu mu?
Uyuttu!
Sonra ne dedi?
“Ben halk oyu ile Cumhurbaşkanı seçildim.
Ortada fiili bir duru var. Anayasa hükmünü yitirmiştir!”
dedi mi?
Dedi…
Peki o günlerde biz ne dedik, muhalefet partilerinin
milletvekillerine?
“Siz de bir fiili durum yaratın ve yasama görevini
yerine getirme adına TBMM’yi ‘işgal’
edin!”
Yaptılar mı?
Hayır!
Peki, neden yapmadılar?
Efendim, teamüller, kurallar, iç tüzük… Falan
fiş mekan varmış… Dolayısıyla Meclis’in çalışması
mümkün değilmiş…
Abesle iştigal bir mazeret!
Yahu, ne kuralı, ne tüzüğü? Biz fiili durumdan
söz ediyoruz… Kuralın, mevzuatın burada
ne işi var?
Allah aşkına! Görmüyor musunuz; Tayyip
Erdoğan hangi kuralı, hangi tüzüğü, hangi mevzuatı
tanıyor… Fiili durum var deyip, kendi kurallarıyla
hareket etmiyor mu?
Siz de öyle yapın, dedik…
Olmaz, biz gelenekleri ve statükoyu bozamayız
dediler…
Oysa mesele, ne gelenek ne statüko ne de
kurallardı? Eksik olan tek şey; cesaretti! Korkusuzca
davranıp, risk almak gerekirdi bunun
için… Amiyane tabiriyle; bunu yapabilmek için
‘yürek’ isterdi… İşte bu yoktu muhalif milletvekillerinde…
Vurgun yemiş sazan balıkları gibi
uyuşuk davrandılar!
***
Eğer CHP o günlerde Meclis’e gitseydi… Fiili
durum yaratıp, TBMM’yi çalıştırmak için gayret
gösterseydi, MHP ile HDP ilgisiz mi kalacaktı?
Bu iki parti CHP’ye “Sen ne yapıyorsun” diye
mi soracaklardı? Kanımca HDP’de girecekti
Meclis’e, ardından MHP’de… AKP hükümeti,
buna engel olabilir miydi? Milletvekillerini, kural
tanımıyorlar diye, polis marifetiyle dışarı atmaya
çalışabilir miydi? Mümkün müydü böyle bir durum?
Asla!
İşte bunu yapamadılar… Çünkü korktular!
Ve Tayyip Erdoğan’ın keyfine boyun eğerek, ‘tıpış
tıpış’ 1 Kasım seçimlerine gidip Türkiye’yi
yeniden AKP’ye teslim ettiler.
Oysa korkulanın olduğu yerde, korkmanın
hangi mantığı var?
Ateş her tarafımızı sarmış… Rejim tehdit altında…
Toplumsal barış bozulma sürecine sokulmuş…
Hangi korkudan söz ediyoruz?
Bugün de aynı süreci yaşıyoruz... Ha 2015,
ha 2016… Tayyip Erdoğan ve AKP yine bir
oyalama taktiği, yine bir pansuman politikası
güdüyor… Bizim muhalefet partilerimiz de ‘burunlarına
dayalı’ gazlı beze sıkılmış bu kloroformla,
uyumaya devam ediyor. Hal böyleyken,
muhalefetten gündem yaratmasını beklemek nasıl
mümkün olabilir? Bunun içindir ne kadar beğenmesem
ne kadar kızsam da ‘müthiş’ bir cesaret
gösterip gündemi istediği gibi savurup atan
Tayyip Erdoğan’a, ‘bravo’ demekten başka çare
kalmıyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar