İktidar yalan söylerse!

Başbakan Davutoğlu, malum, hafta sonunda Akiller heyetini Dolmabahçe’de ağırladı. Anlattı, dinledi. Televizyonların “aslında hiçbir şey anlatmayan” yayınlarında dinledik. Gazetelerde “aynı masalları tekrar etmekten öte gitmeyen” sözde haberleri okuduk.

Oysa, Davutoğlu deyim yerindeyse haber bombası patlatmıştı toplantıda. Taraf Gazetesi’nin birinci sayfasında gördüğüm kadarıyla, şunları söylemişti:

“Siz Haziran (2013) raporunu sunduğunuzda bile, çok az (PKK’lı) unsurun sembolik olarak çekildiğini biliyorduk. Ama hiçbir zaman topluma deklare etmedik ki çözüm süreci zaafa uğramasın.”

Sadece topluma değil, anlaşıldığı üzere Akiller’e de “deklare” edilmemişti gerçek.

Çözüm sürecinin İLK ve OLMAZSA OLMAZ KOŞULU yerine getirilmediği halde bu bilgi saklanmıştı. Yani, Akiller beni ilgilendirmiyor ama, halka yalan söylenmişti. Bile bile.. Göz göre göre..

***

Terörün bitirilmesi, barışın gelmesi adına elbette tavizler de verilir, doğrular da saklanabilir.

Ancak, bu bir süreklilik arz ederse, insan “bu süreçte doğru bir şey var mı” diye sormaz mı!

Erdoğan “PKK ile masaya oturan şerefsizdir” dedi.. Çok geçmeden oturduklarını itiraf etmek zorunda kaldı.

“Öcalan ile pazarlık söz konusu değil” dedi. Bir süre sonra anladık ki, “müzakere” denilen şey kurban pazarlığını geçmiş. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, zaten tam da bu amaçla İmralı’yı kapı komşu yapmış.

Her aşamada, kimi zaman (bedelini ağır ödeyen) gazetecilerden.. Kimi zaman muhalefetin araştırmalarından.. Ve hatta bazen Kandilli sayesinde gerçekler ortaya çıktı.

***

İktidar hiçbir zaman doğruyu söylemedi.

Davutoğlu konuşacak oldu.. Onda da “eskiden yalan söylediklerini” itiraf etti.

Devlet böyle mi yönetilir! Bir terör örgütü ile böyle mi müzakere sürdürülür! Zaten bu Akiller komedyası neyin nesidir!

Ya medya! Bunları ve Davutoğlu’nun İTİRAFINI nasıl olur da görmez! Görmez de, sekiz sütuna Akiller toplantısı fotoğrafı dayayıp “yalandan kim ölmüş” manşetleri atar!

Alın işte.. Tam da bu konuyu yazmaya karar vermişken bir yalan bombası daha patladı.

Güya PYD ile IŞİD aynıydı.. İkisi de terör örgütüydü.. Peşmergeye silah verilmesine ve hele hele Kobani’ye geçişi için Türkiye’den koridor açılmasına asla müsaade edilemezdi..

Önce ABD’nin, hava yoluyla PYD’ye silah, mühimmat yardımı yaptığını öğrendik. Hemen ardından da peşmergenin Türkiye toprakları üzerinden Kobani’ye geçeceğini..

Oysa Davutoğlu, ne güzel masallar anlatmıştı. Nasıl da tam zıddı bir tablo çizmişti.

O gün Akiller, oturup o masalları ciddi ciddi dinlediler. “PKK’nın çekilmediğini biliyorduk” itirafı üzerine “yahu bize yalan söylemişler” diye istifaya da kalkmadılar. Şimdi bir şeyler yaparlar mı acaba? Elbette hayır! Çünkü onlar AKİL İNSAN.. Bizler gibi işinden gücünden olmayı göze alacak kadar akılsız değiller!

***

Doğan Grubu’nda “ohal” günleri

Geçenlerde yazdım. Doğan Grubu bir süredir yine türbülansta. Eyüp Can kızağa çekildi. Cüneyt Özdemir, terfi gibi görünen bir hamle ile etkisizleştirildi.

Ancak AKP tetikçilerine yetmiyor bunlar. İktidarın / Erdoğan’ın yanında yer almayan her ismin üzerinin çizilmesini bekliyorlar. Doğrusu listede isim kalmamış gibi. Kalanlar arasında başı, elbette Ahmet Hakan çekiyor. Tetikçi kalemler neredeyse her gün Ahmet Hakan’ı kellesini istiyor.

Peki Ahmet Hakan ne yapıyor?

Yazıları, Çarşamba söyleşileri hız kesmeden devam ediyor neyse ki! Ancak en azından sosyal medyadan elini ayağını çekmiş.

İki milyon gibi müthiş bir takipçi kitlesine sahip olduğu Twitter’ı, çok sık ve iyi kullanırdı Ahmet Hakan. Oysa günlerdir sadece yazıları duyuruluyor. Ne bir mesaj.. Ne bir polemik..

Eee, kolay değil. İktidarın şakası yok!

 
Bu olayı aydınlatmak zorundasınız

İran asıllı Amerikalı gazeteci Serena Shim, Suruç’ta korkunç bir olayda hayatını kaybetti. Resmi açıklamaya göre, bu bir kazaydı. Ancak, zamanlama akıllara binbir soru takılmasına neden oldu. Zira, Serena Shim, sadece iki gün önce “haberleri nedeniyle Türkiye tarafından ajanlıkla suçlandığını” söylemişti.

Çalıştığı TV kanalı, ölümünün ardından bu iddiayı gündeme getirdi. Ve dünya medyası da olayı “bu iddia ile birlikte” gördü, aktardı.

İşte bu yüzden Serena Shim’in ölümüne yol açan olay tam bir şeffaflık içinde araştırılıp kamuoyuna bilgi verilmeli. Gazeteci cehennemi diye bilinen Türkiye, bir de böyle bir lekeyi taşımamalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar