Süleyman Karan

Süleyman Karan

Bu ülkeyi yok edenlerin hepsi Yenikapı’daydı!..

Bu ülkeye en büyük zararı veren hükümetler her zaman merkez sağ hükümetler oldu. Gerçi ‘merkez sağ’ tanımını kullanırken, sanmayın ki sözünü ettiğimiz Batı demokrasilerindeki merkez sağ, bu Türkiye’ye özgü din istismarcılığı, aşırı milliyetçiliği ırkçılığa vardıran, köklü bir siyasi kültürü olmayan, lümpen ve yoz bir merkez sağ... Mülevves bir sağ...
Bu tanıma en uygun merkez sağ siyasetçilerinden biri de Tansu Çiller’di. Çiller, bu ülkeye en fazla zarar veren siyasilerden biri olarak geçti tarihe... Tabii ki tek başına değil, o bir vitrin süsüydü, arkasında ise bu ülkeyi on yıllar boyunca talan eden, kardeşi kardeşe düşman eden bir siyaset geleneği yatıyordu. Zaten onu parlatıp, ambalajlayıp halkın önüne sunan da, yine bu ülkeyi sağ popülizmle yönetmiş Süleyman Demirel’di. Bu ABD’de şişirilmiş balon proje, kısa sürede iktidara geldi ve aynı hızla da hava kaçırarak söndü. Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etme projesinin devamı için çok uygun bir ortam hazırlayarak...

Merkezi olmayan sağ
Demokrat Parti ile başlayan bir gelenek bu... Devamında Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi ile devam edip, süreç içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi’ne evrilen bir siyasi operasyon. Bir ülkeyi ele güne maskara etmek, bir ülkeyi batırmak istiyorsanız, işte oynayacağınız at budur. Zira zerre milliyetçi olmayan, zerre vatansever olmayan bir siyasi kadronun, Batı merkezli her türlü komplosuna hizmet etmesinden daha doğal bir şey olamaz. Bu sebeple, emperyalizmin bu ülkeye ajan bile göndermesi gerekmez, zaten ‘doğuştan ajanları’ varken...

Milliyetçi Cephe’nin DNA’sı
Şimdi diyeceksiniz ki, “Adalet Partisi ile AKP bir mi?”... Evet aslında bir, bir farkla ki, dönemin ruhu gereği AKP çok daha din istismarı yapan ve aynı zamanda her türlü oryantali kıvırmak zorunda olan emperyalizmin bir oyuncağı... Eğer Milliyetçi Cephe hükümetlerinin yozluğunu ve baskıcılığını hatırlarsanız, aralarındaki benzerliği de çözmeniz mümkün. Yine paralel devlet yapısının bu dönemlerde devleti teslim aldığını da hatırlatalım. AKP, Türkiye’de merkez sağın nasıl evrildiğinin ve bir zombiye dönüştüğünün canlı kanıtıdır tam anlamıyla... Aralarında bir süreklilik ve yapısal olarak da soy kardeşliği mevcuttur. Bu soy kardeşliğinin DNA’sında ise vatanı satmak vardır!

Aynı soyun evlatları
İşte bu sebepledir ki Tansu Çiller ve Mehmet Ağar’ın Yenikapı’ya gitmesi hiç de şaşırılacak bir durum değildir. Çiller, ülkeyi ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin dümen suyunda uçuruma sürüklerken, Ağar, içeride derin devletin maşası olarak kardeşi kardeşe düşman etmek için gelinden geleni yapmıştır. Bununla da yetinmemiş, Azerbaycan ve Türkmenistan’da darbe yapmaya bile kalkışmış ve eline yüzüne bulaştırmıştır o dönemin iktidarı... Gerçekten de ele güne rezil rüsva etmiştir Türkiye Cumhuriyeti’ni...

Yozluğun tarihini yazıyorlar
Yargısız infazlar, mafya ile girift ilişkiler, Turgut Özal ile başlayan sağ popülizmin ve yozluğun yükselişine tüy diken bu siyasetçilerin bayrak yarışı bugün de AKP’nin son parkurda atağa geçmesiyle sürüyor. Mehmet Ağar’ın bayrağını şimdi Süleyman Soylu taşıyor. Yine bakanların açıklamalarına baktığınızda, yozluğun ve lider dalkavukluğunun dayanılmaz bayağılığını görüyorsunuz. Siz Esat Kıratlıoğlu’nu hatırlar mısınız? İşte şimdi tüm kabine Esat Kıratlıoğlu’nun bin beteri.. Vıcık vıcık bir yağlı zeminde bu vatan uçuruma doğru kayıyor. Yenikapı’da izlediğimiz traji-komik berbat çadır tiyatrosu da işte özetle bu. Ya bu oyun bitecek ya da bu vatan... Başka bir seçeneğimiz yok!

Önceki ve Sonraki Yazılar