Bugün oyum Syriza'ya

       Olmayan oyum.   Çünkü Yunanistan seçmeni değilim.  Bugünkü seçimlerde oy kullanmaya hakkım yok.  Ama Yunan halkının çektiği sıkıntılara empati duyan bir komşu olarak sempati oyu kullanmaya hakkım var.

 

       İşte o oy Syriza’ya. Yani Radikal Sol Koalisyonu’na.

 

      Kamuoyu yoklamaları sandıktan Syriza’nın önde çıkacağına işaret ediyor. Parlamento’da nasıl bir çoğunluk oluştururlar, kimlerle koalisyon yaparlar filan gibi soruların yanıtlarını henüz bilmiyoruz. Benim için bunların pek önemi de yok. Ben Syriza’ya teknik bir konu olarak bakmıyorum. Varoluşsal bir sorun olarak bakıyorum. Bir umut sorunu.

 

      Yunanistan’ın eti ne budu ne demeyin. 21. Yüzyıl’ın Avrupa’sını belirleyebilecek kilit olaylardan birine tanıklık edeceğiz.

 

                                                            *             *           *

 

     21. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinde insanlığın “kaybetmiş”lerle “tükenmiş”ler arasında bir çekişmenin iç karartıcı sahnelerini yaşadığını  görüyoruz. Kaybetmişlerin başında bağnazlık batağından çıkamayan İslam alemi geliyor. Kralın ölümünün ardından Suudi Arabistan’tan gelen haberler bu konuda fazla bir şey söylememi gereksiz kılıyor. 

 

  “Tükenmişler”den kastım ise, insanlığın karşısındaki büyük sorunlara çözüm üretme yeteneğini kaybetmiş, ana mesajını unutmuş olan Kapitalist Batı; daha doğrusu, onun insana saygısız neo-liberalizm çehresiyle karşımıza çıkan son evresi.

 

      Yunanistan’ın son 5-6 yıldır yaşadıkları bu durumun çarpıcı bir örneği.  Olayı biliyorsunuz:  Aşırı borçlandırılan ve kendi elitleri tarafından soyulan Yunanistan iflas etti.

Çöktü, kurtarılamayacak hale düştü.

 

       Hasta öldü, ama ölümünü ondan sakladılar. Oysa rakkamlar, bulgular ve olgular açıkca ortadaydı.  Aklı başında birkaç dürüst ekonomist “İflah olmaz!” dedi  ama hayır!, Alacaklarının mümkün olduğu kadar çoğunu almak isteyenler (Almanya, Avrupa Bankaları, finans çevreleri) ölüye habire masaj yaptılar. Onlar her şeyin en doğrusunu biliyorlardı. Mucizeli dokunuşları ölüyü diriltecekti!

 

                                                   *                  *                           *

 

      Malum “kemer sıkma” politkalarından söz ediyorum. O sürecin tamamına, ölünün altın dişlerini sökme,  protezlerini alma opreasyonları gözüyle bakabiliriz. Vergi üstüne vergi kondu, aylıklar kesildi, emeklilikler iptal edildi, sosyal yardımlar sıfırlandı. Yaşlılar çöplüklerde yiyecek arayacak hallere düştü. Olmadı, olamazdı.

 

       Ama sanki olabilirmiş gibi dua üstüne dua okundu. Siyaset takımı, körleşmiş medya ve tutucu kilise bunlara amin dedi.

 

        İşler daha da kötüye gitti.

 

        Eski komünistlerin dışındaki sol öbeklerin koalisyonu Syriza işte bu çaresizliğe karşı çıkışın bayraktarlığını yapıyor. Başında genç, cerbezeli bir lider var.

 

         Diyor ki, daha fazla vakit kaybetmeyelim, büyük değişimin vakti gelmiştir. Kemer sıkma politikaları işe yaramıyor: İnsanları parasız bırakırsanız bakkalları da müşterisizliğe mahkum etmiş olursunuz, o zaman onlardan gelir vergisi de alamazsınız, bütçe tam takır kalınca öğretmenlere maaş ödeyemezsiniz.  Toplumun ekonomik sağlıklılığı bir bütündür.  Bu konularda artık daha insani  yeni ufuklara yelken açmaktan başka çare yoktur.

 

       İşte bu zorunluluk Syriza’nın yapacaklarını tüm Avrupa, hatta tüm dünya için önemli kılıyor.  Çünkü benzer sorunlar başka yerlerde de var.

 

       Başarılı olacağının garantisi yok. Artık eski tılsımının kalmadığını sezinleyen eski düzen, panik içinde,  vargücüyle bastıracaktır.

 

       Zor bir dönem başlıyor.  Syriza’ya “Kolay gelsin!” diyoruz.


Önceki ve Sonraki Yazılar