'Büyük resme' bakalım

Deneyimli istihbaratçı faillere, kurbana değil “Kimin işine yaradığına bakın” diyordu. Aydınlar, gazeteciler öldürüldü, katliamlar, suikastlar yaşandı...
Katiller, azmettiriciler bütün çıplaklığıyla ortadayken, soruşturmalar “yargıdan” kaçırılırken, medya bu soruşturmaları “manipüle” ederken aynı soru tekrarlandı durdu.

“Kimin işine yarıyor?”
Canlı yayınlar, tartışma programları neredeyse bu soru üzerine kurulu.
Adında mutlaka “stratejik” ve “merkez” kelimeleri bulunan üç beş kişilik kurumların başkanları, hep “büyük resme” bakmayı salık veriyor.
Çünkü ağaçlara takılıyor, ormanı görmüyoruz.
Ağaçlarla, yani ayrıntılarla, iş üzerinde yakalanan katillerle, onların azmettiricisi politikacılarla ilgilenmek ormanı gözden kaçırmak demek.
Oysa “Büyük resim” ve o resmi yapan “üst akıl” önemli...
Öyle bir üst akıl ki bu, Ortadoğu'yu allak bullak ediyor, sınırları değiştiriyor, diktatörleri deviriyor, para piyasalarını örgütlüyor, yatırımları yönlendiriyor.
Örgütler mi? Bırakın canım...

Hepsi “taşeron”, birbirini boğazlayan, adları bile yan yana yazılmayacak örgütler, dış güçler “höt” dediğinde esas duruşa geçip ortak eylem planlayabiliyor...
Zaten Japonlar da “Haliç'i temizleriz ama çıkanları biz alırız” demişti!
Bu “dış güçler” argümanı tadından yenmiyor.
Özellikle NATO'ya göbeğinden bağlı ordunun emekli generalleri kullanıyor; Öncelikle silahlı mücadele veren örgütler, sonra silahlı mücadele vermeseler de sosyalist örgütler, dağ Türkleri (Kürt diye bir şey yok ya!) çevreciler, kadın hakları savunucuları, sivil toplum aktivistleri...

Son Müslüman-Türk devletine itiraz eden kim varsa, onlar.
Hepsi dış güçlere çalışıyor.
Peki ya NATO? Müttefiklerimiz? Gladio, Stay Behind adı verilen “gizli ordular”?
Yunanistan'dan başlayan, İtalya'da, Fransa'da, İtalya'da, Türkiye'de pis işler, cinayetler, sabotajlar gerçekleştiren “gayri nizami harp unsurları”?
Dış güçler konusunda hassas ve asabi paşalar bu sorular karşısında hemen devlet sırlarını ulu orta konuşmamayı tercih eden zarif birer “diplomata” dönüşüyor.
“17 yaşında çocuğu Bağımsız Türkiye dediği için astınız” sözünü duymak bile istemiyorlar.
Bu derin strateji işinin bir de komplocu versiyonu var.
Altmışlı yıllardan, “petrol var ama çıkartılmasına izin verilmiyor” efsanesinden beslenen, “emperyalizm” kavramını ağzına almayıp, “Büyük Ortadoğu Planından” söz edenler...
Amerika her şeyi planlıyor, “büyük resmi” çiziyor, bize de o resime aval aval bakmak kalıyor.
Peki ya gerçekten öyle mi? Üst-akıl her şeye kadir mi?
ABD'nin Vietnam'da aldığı yenilgiyi, Afganistan'da yarattığı canavarları “deneyim” hanesine eklediğini düşünelim.

Peki ya Arap Baharı?
ABD ve Batı, büyük umutlarla el altından fişteklediği “Arap Baharı”nı yüzüne gözüne bulaştırmadı mı?
ABD'nin Irak'ta, Suriye'de giriştiği maceranın sonu bu mu olacaktı? Küresel finansal sistemin “kara deliklerini” yok etmek üzere yola çıkan Pentagon, 2008'de evinde “mortagage” ile başlayan finansal krizin küresel hale dönüşmesini akıl edemedi mi?
Suriye'den Batı'ya doğru yönelen yüzbinlerce mülteci o “üst aklın” Anglosakson versiyonları konusunda şüphelere yol açmıyor mu?
Peki ya en azından global güçlerin “üst aklına” güvenip “Esat üç ayda gidecek” diye bulduğu bütün çapulcuları önce silahlandıran, sonra “Suriye'ye” yollayan siyasetin “büyük ustasına” ne demeli? Gezi'de kadınlardan, taraftarlardan, işçilerden, yoksullardan, kent sürgünlerinden oluşan büyük bir duvara bindirmemiş miydi?
Bu üst aklın “milli” olanı, seçim kazansın diye, istihbaratçı artıklarından, eski generallerden topladığı çetelerle kendi halkını bombalamış, kendi ayağına kurşun sıkmış olamaz mı?
Başa dönersek, hırsı aklının fersah fersah önünde politikacılar “kendi işine yaramayan” işlere girişmiş olamaz mı?
Bir kez de büyük resme değil de gözlerimizin önünde olup bitene bakamaz mıyız?

Önceki ve Sonraki Yazılar