​'Fiilen'

Erdoğan, “Türkiye’de yönetim sistemi değişmiştir. Artık bu ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var” diyerek bir bakıma malûmu ilan etmiş oldu.

Bu sözler, ilerici, sol kamuoyunda son devlet darbesinin itirafı olarak değerlendirildi. Hukukçular, fiili güç kullanarak rejim değiştirmenin anayasayı ihlalle eş anlamlı olduğunu açıkladılar.  Bu saptamalar son derece doğru ve haklı. Fiili durum, anayasa ve hukuk dışı demek.
Ancak, bu durum yeni değil.

Erdoğan, sürekli fiili durumlar yaratarak, zincirleme darbelere başvurarak iktidara yerleşti. AKP rejimi, iktidarının hiçbir aşamasında var olan hukuka bağlı kalmadı; kendisini o hukukla sınırlamadı. Darbeyle, karşı devrimle gelmiş bir “asli kurucu iktidar” gibi davrandı.

Böyle bir iktidarın, hukuk, kural tartışmalarıyla, yargı yoluyla,  ya da eski rejimin çürümüş güçlerinin karşı hamlesiyle durdurulabileceği düşüncesi karşılığı olmayan bir hayaldi. Bu hayale, sol kökenli liberallerin “askeri vesayet, derin devlet sona eriyor”, “ileri demokrasi kuruluyor” hezeyanları, Kürt hareketinin kurulmakta olan yeni rejimin karakterini kendi durduğu yerden, yararcı bir bakışla okuması, sosyalist solun zihinsel, siyasal dağınıklığı eklenince fiili güçler dengesi AKP lehine değişti.
Özet şudur: AKP, stratejik amaçları doğrultusunda, aşamalı, esnek ittifak ve tarafsızlaştırma taktikleri izleyip iktidarını güçlendirmeyi, karşıt güçleri ise nötralize ve pasifize etmeyi becerdi.

Yüzde 34 oyla gelip, yüzde 41,5 oyla gönderilemeyen AKP rejiminin kısa hikayesini (bir yönüyle) böyle özetleyebiliriz.

Erdoğan, bir seferde değil, sürekli, zincirleme darbelerle filli başkan oldu. Bu yürüyüşün yolunu, her seferinde seçim ve referandum zaferleriyle düzledi.  Seçim ve oy, tüm toplum yaşamının İslamcı/mezhepçi bir ideoloji ve kültürle tektipleştirilmesi anlamına galan  “totaliter” gidişatın incir yaprağı işlevi gördü.

Erdoğan, 2013 yazında Gezi direnişiyle fiilen, 7 Haziran 2015’te ise sandıkta ve “hukuken” iktidarsızlığını gördü. Çok korktu.

Erdoğan’ın hukuk, kural, anayasa dışı fiili başkanlığı doğrudan kendisine bağlı, saray merkezli bir “iç” devlet örgütlenmesiyle, devletin bastırıcı çıplak şiddet güçlerine dayanarak ayakta duruyor. Bu durumun, bu biçimde sürdürülemez olduğunu bildiği için de, ülkeyi kan revan içinde ikinci kez fiili durumu hukukileştirecek “seçim”e sürüklüyor.

Yalnız bu “oyun”un şöyle bir kuralı da var: Hukuktan, toplumsal rızadan kopmuş fiili iktidar, böyle bir iktidarı ve düzenini, her türlü doğrudan demokratik yöntemlerle sona erdirmeyi meşru, haklı ve demokratik kılıyor. Fiille gelen, fiille gönderilmeyi hak ediyor. Hak ve özgürlükler de, önce hukukla değil eylemle kazanılıyor.

Çince de “devrim”, “yetkinin halka iadesi” anlamına geliyor.  Türkiye toprağına, insanımıza, sol ve ilerici birikimimize güvenelim. Despotlardan “yetki”yi geri alacak gücümüz var.

Bu toplumun, totaliter başkanlık dayatmasını, fiilen, yani, günlük yaşamın içinden, toplumsal ilişkilerin bütün alanlarından gelen mücadelelerle, birleşik bir enerjiyle tersleyeceğine, gelecek seçimde de diktatöre haddini bildireceğine inanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar