Çankaya'dan sokağa: Ev ödevleri

Türkiye, sahiden yakın tarihinin en çalkantılı, en gerilimli, en tuhaf dönemini yaşıyor.
Bir yandan, Gülen’in son ‘Hizmet’i çerçevesinde ortalığa kirli çamaşırlar saçılıyor.
Diğer yandan, Başbakan Erdoğan’ın akıl sınırlarını aşan uygulama ve zorlamalarıyla çamaşırların üstü örtülmeye çalışılıyor.

Bu arada; dolar çıldırmış... Suriye’ye silah - cephane götüren MİT TIR’larının foyası ortaya çıkmış... Suriye’deki El Kaide uzantısı üç silahlı örgüt ‘silah yardımı’ için Türkiye ve Katar’a teşekkür için bildiri yayınlamış… AB her konuda uyarı üstüne uyarı yapmaya başlamış...
Kısacası; ortalığı KAOS GÖTÜRMÜŞ! Yani, susup oturacak halimiz kalmamış.
Değil mi!

O halde, herkese ‘ev ödevini’ hatırlatmanın tam zamanı olsa gerek. Buyurun:

*Cumhurbaşkanı Gül, adına HSYK Tasarısı denildiği için vatandaşın sırrına eremediği, oysa ‘YARGIYI İKTİDARA BAĞLAMAK’ denildiğinde şıpın işi anladığı yasa tasarısını sormuşlar. “Hele bir yasa ortaya çıksın. Zamanı geldiğinde ne yapacağımı göreceksiniz” demiş. Eğer, Nasreddin Hoca’nın ‘Heybe’ fıkrasına dönmeyecekse, önemli bir çıkış. Peki, bir Cumhurbaşkanı ‘ne yapabilir’?.. İşte boynunu bir tarafa büküp mazeret beyan etmenin dışında, iki ciddi seçenek: Yasayı veto edip Meclis’e geri gönderebilir. Ama sonra bir daha önüne geldiğinde yapacak bir hamlesi kalmaz… Ya da DOĞRUDAN ANAYASA MAHKEMESİ’NE ‘İPTAL İSTEMİ’YLE GÖNDEREBİLİR. Bakalım, göreceğiz!

*Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, fena bir performans sergilemiyor. Ama şu ana kadar, performansı ‘konuşmak’ ile sınırlı. Kendisine oy verenleri... Başka bir partiye -hatta AKP’ye- oy verip de bugün yolsuzluklar - yargı darbesi gibi nedenlerle arayış içinde olanları... Bu ülkenin ‘kendisini sahipsiz hisseden insanlarını’... Harekete geçirmekte pek yetersiz. ‘TEMİZ TÜRKİYE Mitingleri’ için daha ne kadar kirlenmemiz gerekiyor acaba?

*Erdoğan giderek yalnızlaşırken, Kürt hareketi büyük önem kazanmaya başladı. Ne yapacaklar? Çözüm adına bütün olup bitene göz mü yumacaklar? Yoksa ‘NE AKP, NE CEMAAT... DEMOKRASİ İÇİN ELELE’ mi diyecekler? Yeri gelmişken, Mandela’nın sözlerini hatırlatmak isterim: “Herkes özgür değilse, hiç kimse özgür sayılmaz”.

*Cumhurbaşkanı Gül’den siyasetin tüm renklerine... Herkes bu memleket için bir şeyler yapmalı. Üstelik bunu hemen ve kayıtsız koşulsuz yapmalı. Peki ya sokaktaki vatandaş? Onlar için de iki öneri var. BİR: Mahalleyi güzelleştirme derneğinden çeşitli sivil eylemelere kadar herhangi bir platformda ‘TEMİZ TÜRKİYE’yi savunmak. İKİ: ‘OY VE ÖTESİ’ne destek vermek.

‘OY VE ÖTESİ’
Dün, Cüneyt Ülsever, YURT’taki köşesinde yazdı. Ama tekrarında fayda var. ‘OY VE ÖTESİ’ çok ilginç bir proje. İşte, projenin yapıcılarından Sercan Çelebi’nin kaleminden ‘OY VE ÖTESİ’... “Neler yapabilirim” diye soranlara somut öneri:
Oy ve Ötesi’ni yaklaşık 6 hafta önce faaliyet geçirdik: Yönetici grup tamamen siyasi partilerden bağımsız, daha özgür, dinamik ve gurur duyulası bir Türkiye amaçlayan gençler!
Üç ana hedefimiz var:
1) Mart 2014’te daha fazla seçmenin oy vermesini sağlamak.
2) Adaylarla ilgili olarak seçmeni bilinçlendirmek; objektif ve kolay ulaşılabilir bir karşılaştırma platformu yaratmak.
3) İstanbul yerel seçimlerinde 33.000 sandıkta gönüllülerimizi organize edip, seçim/sayım sürecini ve sonuçları sandık bazında takip etmek.

Şu anda gönüllü ordumuz 3.000 civarına ulaştı. 30 bin kişiye daha ihtiyacımız var ve sadece 70 günümüz kaldı! Bu doğrultuda AKP, CHP, LDP ve MHP’yi ziyaret ettik; projemizi anlattık ve farklı seviyelerde destek aldık. BDP’den randevu bekliyoruz. Hiçbir parti ile organik bağımız yok, siyasi kimliği olan hiçbir kişi veya kurumdan finansal destek kabul etmiyoruz.

Geçmişle hesaplaşmak gibi bir iddiamız yok, amacımız; Mart 2014’te sandıklardan eve dönen herkesin seçim süreciyle ilgili huzurlu hissetmesi.

Üniversitelileri bulundukları yerde oy kullanmaya yönlendirme gibi mikro projelerimiz de var. Sosyal medya, başta Facebook ve Twitter, bu projeleri duyurmakta kullandığımız temel araç. ‘Oy ve Ötesi’ Türkiye’de bir ilk ve şeffaf seçim arzusunun da bir anlamda sembolü. Adresler: www.oyveotesi.org, www.facebook.com/oyveotesi,  www.twitter.com/oyveotesi”

DİKKATTEN KAÇMASIN!
Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesi Rojava’nın üç kantonundan Cizire’de demokratik özerklik ilan edildi. Buna göre; Cizire, başkanlık sistemi ile yönetilecek. Ve Kürt, Arap ve Süryanilerin orta biçimde temsil edileceği ‘üçlü bir sistem’ yürütülecek.
Rojava’nın hemen karşısında, Türkiye topraklarında neler oluyor peki? Şu kadarını söyleyebilirim. Öncelikle bu gelişmeler heyecanla izleniyor. Yanı sıra, Güneydoğu’da adım adım inşa edilen ‘demokratik özerklik’ için geri sayılıyor!

‘TAYYULLAH’
Bugünlerde kimileri Erdoğan’ın yanından Gülen’i yaylım ateşine tutuyor. Kaos Lobisi... Paralel Yapı... Paralel Çete benzetmeleriyle, Gülen Cemaati’ni TÜM KÖTÜLÜKLERİN ANASI ilan ediyor.
Kimileri tam karşı cephede, yolsuzluklardan dem vuruyor; “Yargı’ya darbe” falan deyip Erdoğan’ı bombalıyor.
Bir de benim gibi ‘NE CEMAAT - NE AKP’ diyenler var. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım onlardan biri.
 
YILDIRIM’DAN ÇİFTE MESAJ
Yıldırım, hakkındaki hüküm Yargıtay tarafından onandıktan sonra, dünyanın en etkili gazetelerinden The Wall Street Journal’e konuştu. Sözleri Türkiye’de önce -elbette Erdoğan’ın sevgili medyası tarafından- “Cemaat’i hedef gösterdi” diye verildi. Sonra Yıldırım “Sözlerim çarptırıldı” diye itiraz edince, bu kez “Yıldırım çark etti” yorumu yapıldı.

Oysa, Aziz Yıldırım’ın dediği çok basit. “Bana, Fenerbahçe camiasına ve Türkiye’ye yapılanlarda iki tarafın ortak sorumluluğu var” diyor.

Kastettiğini anlatabilmek için de şöyle bir cümle kuruyor:
“Son 11 yıllık süreç içerisinde AK Parti, Cemaat ile iç içe Türkiye’de iktidara yürüdü”.
Doğruya doğru! AKP ile Cemaat son 11 yıl boyunca el ele yürümedi mi!
Bütün o ‘sahte davalarda’ iki tarafın da parmak izleri yok mu!
Erdoğan ve Gülen, tıpkı sanal alemde dolaşan şu ‘fotoşoplu’ fotoğrafı hatırlatmıyor mu!

Önceki ve Sonraki Yazılar