Çekirdeksiz kuru üzümde sömürü arttı

Bu yıl çekirdeksiz kuru üzüm maliyeti 5 TL. dolaylarında iken, çiftçi ürünü 3-3.5 TL.’ya ancak satabiliyor. Bu durum bir anda oluşmadı şüphesiz. 2000 yılında çıkarılan Tarım Satış Kooperatifleri kanunu; Dünya Bankası’na iktidarların verdiği bir söz üzerine bu kooperatifleri eritmeyi ve az sayıda yerli ve yabancı şirketin hegemonyasına alanı açmayı öngörüyordu. Bu oldu. Devletin kooperatiflere destek olması yasaklandı. Bu yıl da üzüm rekoltesini saptayan on kişilik heyetin yedi kişisi bu alanda çalışan Borsa, Ticaret Odası gibi iş çevrelerinin temsilcileridir. ÜzümSen (Üzüm Üreticileri Sendikası) saptanan rekoltenin var olana göre fazla olduğunu iddia ediyor. Yıllardır ticaret çevrelerinin rekolteyi olduğundan daha fazla göstererek çiftçileri paniğe sürükleme taktiklerini görüyoruz. Bu yıl da böyle olmuş olabilir. 

Tariş doğru dürüst bir alım yapamıyor. Dünya Bankasına verilen sözler nedeniyle Tariş’e devlet desteği yapılmıyor. Çiftçileri tatmin edebilmek için Tarım Kredi Kooperatifleri’ne alım yapma görevi verilmiş. Bu tabii tuhaf bir durum. Asıl etkili olması gereken Tariş olmalıydı. Çekirdeksiz kuru üzümde doğru dürüst bir destek yok. Bir miktar bağ fidanı, biyolojik mücadele ve mazotta destek varsa da bunlar zaten önemli değil. 1980’lerden bu yana piyasaya devlet müdahalesinin olumsuz olacağı, görünmez bir elin piyasanın oluşmasını belirlediği ve bu durumun herkes için iyi sonuçlar vereceği tarzında ifade edilen liberal doğma iyice yerleştirildi. Hâlbuki serbest piyasa diye bir şey söz konusu değil. Az sayıdaki alıcı çiftçiye verilen fiyatları belirliyor. 

Alaşehir yöresinde hızla çoğalan jeotermal enerji tesisleri çevrelerinde ekolojik yıkımlar yapıyor. Bağlarda hastalıklar artıyor. Yerin çok derinlerinden çıkarılan ve enerjisinden yararlanan sular daha az masraflı olduğu için daha yüzeysel olarak yere geri veriliyor. Hatta toprağa boşaltıldığı da yaygın olarak ileri sürülüyor. Gelen suda bol miktarda bor var. Bu nedenle yeraltı suyunda ve yüzeyde bor miktarı artıyor. Bu ise bitkileri zehirliyor. Bu nedenle oluşan problemler İzmir Ticaret Odası’nın başını çektiği heyet tarafından bile saptanmış bulunuyor. (Bakınız: İzmir Ticaret Odası web sayfası)   

Tariş’in devlet desteği ile alımlara girmesi gerekiyor. Yoksa çiftçi eline geçen fiyatlar çok düşük kalacaktır. Uzun dönemde çekirdeksiz kuru üzüm üretilen bölgelerde var olan sadece bağa dayalı monokültür azaltılarak çoklu ürüne (polikültür) geçilmesi yararlı olacaktır. Bu don vb. gibi son iki yılda görülen iklimsel riskleri (bu da aslında küresel iklim değişikliğinin sonucu) veya fiyat düşmesi gibi ekonomik risklerin etkilerinin yumuşamasına yol açabilecektir. Hiçbir şey olmasa çiftçiler kendileri için ve yakın pazarlar için zehirsiz sebze, meyve, süt, yumurta üretmeliler.

Pamuk gibi aşırı zehir kullanılan bir üründe bile hiç ilaçsız üretim yapmanın mümkün olduğu dünyada ve Türkiye’de ispatlanmışken neden bağlarda da ekolojik bir üretime geçemeyelim. Şüphesiz çalışmak, yeni şeyler öğrenmek gerekiyor. Bir iki kuşak önceki bağcılar bunu başarıyordu. Ekolojik üretimi hedefleyen (bir anda ulaşmak mümkün olmasa da) agro ekolojik teknikleri benimseyen bir üretim sistemi neden kurulmasın? Var olan durumda çiftçi kazandığının önemli bir kısmını tarım ilaçları (zehir), kimyasal gübre satıcılarına teslim etmektedir. Yerel olarak kurulacak ekolojik kooperatifler çiftçilerimizin bu hegemonyaya bağımlılığını yavaş yavaş kırabilir.

Ama şüphesiz en önemli konu politikadır. Tariş’in eritilmesinde çıkarılan kanun ve devletin yaptığı anlaşmaların rolü ve devletin iş çevrelerine yaptığı cömert destekleri çiftçiye yapmadığı dikkate alınırsa çiftçinin her alanda örgütlenerek, kendi çıkarlarını gözeten bir politika oluşturmasının önemli olduğu çok açıktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar