Cevat Yurdakul neden şehit sayılmadı?

Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’un öldürülmesinden bir gün sonra, 1980 yılında Demokrat Gazetesi’nde çıkan bir haberde şunlar yazıyordu: “Fatsa’daki nokta operasyonunda görev alan komiser Orhan Candan’ın yeğeni Halil İbrahim Altınışık’ın, Cevat Yurdakul’u öldürmekten iki yıldır arandığı ortaya çıktı.”
Komiser Orhan Candan, başka bir suçtan yakalanan üç ülkücüyü de, meslektaşlarına silah çekerek serbest bıraktırmaya kalkmıştı. Can güvenlikleri olmadığı için, Erzincan’a giden polisler bu kez  de Erzincan Valisi tarafından açığa alınmıştı.
Bunları, dönemin katilleriyle devlet arasındaki sıkı bağın, sadece ideolojik birlikten değil, kontr-gerillanın örgütlenmesi çerçevesinde bir emir-komuta zinciri içinde geliştiğine somut örnek olduğu için hatırlatıyorum.
Yurdakul cinayetine dönersek; cinayeti soruşturan altı askeri savcı, topladıkları belge ve bilgiler ışığında şu tespitleri yapmışlardı:
“Adana’daki ülkücüler yasadışı faaliyetlerini daha rahat sürdürebilmek için emniyet müdüründen kurtulmanın gerektiğine inanmışlar, 1979 yılı Eylül ayı içinde Erdem Eroğlu, Hasan Sabri Erdem’e, aynı günlerde Ankara’dan dönen Mehmet Sakarya’ya Alparslan Türkeş’in, emniyet müdürünün öldürülmesi için emir verdiğini söylemiş, 27 Eylül 1979 günü Sabri Erdem ve Mehmet Sakarya MHP İl Merkezi’nde bir toplantı yapmışlardır.”
Bir gün sonra MHP İl Yönetim Kurulu üyesi  Sezai Durmaz, Kadir Akgöllü, Halil İbrahim Altınışık, Yücel İrik, Mustafa Gülnar ve Mehmet Ateş’le infaz planını hazırlamışlardı.
Yurdakul katledilmesinden kısa bir süre önce de MHP Milletvekili Cengiz Gökçek’in şu sözleriyle hedef gösterilmişti: “Cevat Yurdakul görevi bırakıp yurtdışına kaçsa da yakasını elimizden kurtaramayacak.”
O dönemlerde Türkeş başta olmak üzere MHP yöneticilerinin açıkça tehdit edip, saldırdığı bütün isimler tek tek infaz ediliyordu.
Bütün bunlar bir yana, 1980 öncesi cinayetlerin arkasından, özellikle bölge bölge bakıldığında   ya planlayıcı ya tetikçi olarak hep aynı isimlerin çıktığı görülüyordu.
Çoğu zaman yakalanmıyor, yakalansalar da ‘örtülü tahliye’lerle bir bir kaçırılıyorlardı.  
 Yurdakul ailesinin avukatı Halil Güllüoğlu da davanın peşine düştüğü için 4 ay sonra öldürülmüştü. İşin daha da ilginci Sıkıyönetim Komutanlığı Güllüoğlu için cenaze töreni yapılmasına izin vermemiş, Yurdakul’un cenazesi ise kaçırılarak tören engellenmek istenmişti. İlk defa polislerle polisler karşı karşıya gelmiş,  Yurdakul’un cenaze töreni için toplanan halk zor kullanılarak dağıtılmaya çalışılmış, çatışma çıkmıştı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Evren ve Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin Adana’ya gelerek, sözüm ona tepkileri azaltmaya çalışmış ama hemen ardından Adana Emniyet Müdürlüğü’ndeki polisler peş peşe tayinlerle yurdun dört bir yanına dağıtılmışlardı.
Tetikçilerden değil, emri verenlerden hesap sormakta kararlı olan Yurdakul’un eşi Ülker hanım da iki çocuğunu Ankara’da bırakarak Diyarbakır’da görev yapmaya zorlandı. Çünkü o da eşi gibi polisti. Ülker hanım istifa etmedi, direndi.
Ama biliyor musunuz, Yurdakul ailesi, her fırsatta ‘şehitlik’ edebiyatına sarılan bu devlet tarafından şehit ailesi sayılmadı, tersine devlet her olanağını kullanarak cezalandırmaya çalıştı.  
Yurdakul’un hedef seçilmesinin nedeni ise Adana’da örgütlenmiş faşist suç odaklarının karargâhlarını dağıtmak ve o güne kadar faili meçhul kalan 17 cinayeti aydınlatmaktı.
Cevat Yurdakul cinayeti kontr-gerillanın yapısını, yöneticilerini, astlarını-üstlerini ortaya koyan en önemli örneklerdendir.

 ‘Örtülü tahliye’ler, ‘örtülü af’lar, tetikçileri ve ağababalarını özel koşullarda himaye etmeler,  işadamı yapmalar, düğün derneklerinde onurlandırmalar, devlet kademelerinde ağırlamaları ise  aktörleri değişerek sürüyor.
Bu tezgahın yeni sahipleri Evren’den, darbelerden hesap soracağı  ya da sağcıların mağdur olduğu masalıyla bir kesimi uyutmaya çalışıyor.
Bu ülkede devlet için kurşun atanlar, istisnalar dışında asla mağdur olmadı. Halen cezaevlerini dolduranlar bunun en iyi kanıtıdır. 
Cevat Yurdakul, Terzi Fikri, gibi isimlerin unutulmaması da bir gün hesabının sorulacağının kanıtıdır.     
Unutmayacağız…


Önceki ve Sonraki Yazılar