CHP iktidarı mı, belediye başkanları mı?

Çok partili yaşama geçişimizden beri ülkemizde sol partiler sadece 4 seçimde birinci parti olabildi. Bu seçimlerden biri de 1989 yerel seçimleri idi. 26 Mart 1989 tarihinde yapılan yerel seçimlerde SHP yüzde 28,69 oy potansiyeli ile seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştı. Başta; İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep, Mersin, Kayseri, Samsun olmak üzere  39 İl Belediyesi,  İlçe ve Belde belediyeleri de dâhil olmak üzere toplam 762 Belediye başkanlığı kazanılmıştı.

Deyim yerinde ise, o seçimlerde SHP silip süpürmüştü. Zaten o seçimlerde SHP ''Hadi Süpürelim'' demişti ve gerçekten de silip süpürmüştü. Bu süpürme; Ülkemizdeki yolsuzlukları, hırsızlıkları, haksızlıkları süpürme anlamına geliyor idi. Seçimlerden hemen sonra büyük bir sevinç yaşanmıştı. Büyük bir coşku, büyük bir heyecan yaşanmıştı. Bu heyecan 6-7 ay gibi sürdü. Bir süre sonra bu coşku ve heyecan tepkilere, küskünlüklere, kırgınlıklara dönüştü. Özellikle partili olanlar yavaş yavaş homurdanmaya başladı. Eğer Belediye Başkanı adamın çocuğunu, kardeşini veya kendisini işe almışsa ''iyi başkan'' eğer o kişinin yakını veya kendisi belediyeden beklentisine cevap alamamış ise ''kötü başkan''  söylemleri yaygınlaşmaya başladı. Tabi ki bu tür eleştiriler haksız eleştiriler idi. Ülkemizde tavan yapmış olan işsizlik konusunu SHP'nin ''eli kolu bağlanmış'' Belediye Başkanlarının çözmesini beklemek, Belediye Başkanlarına yapılabilecek en büyük haksızlık idi. 

Bu tepkiler sadece işsizlik konusuyla sınırlı kalmış olsa idi, bu tür tepkileri göğüslemek mümkün olabilirdi. Ancak daha sonra özellikle ''akçeli''  konularla ilgili kimi ihbar mektupları Genel Merkeze ulaşmaya  başlayınca olayın boyutları değişmiş oldu. Bu tür söylentiler sadece ihbar mektuplarıyla kalmadı kimi Gazetelerde haber konusu olmaya da başlayınca bu tür konular çok daha yakıcı bir sorun olarak MYK toplantılarında gündem oluşturmaya başladı.

1991 yılında ben MYK üyesi olarak görevlendirildim ve Genel Sekreter Yardımcısı olarak Yerel Yönetimler bana bağlanmıştı. Bu göreve atandıktan sonra özellikle bu tür ihbarların ve gazete haberlerinin takipçisi oldum. Nerede bir iddia var ise, hangi belediye ile ilgili bir sorun var ise hiç vakit geçirmeksizin yanıma birkaç PM üyesi alarak bu tür konuların üzerine gittim. Yaptığımız araştırmalarda haksız olan iddialarda var idi, gerçekten doğru olan iddialarda var idi. 

Bu tespitlerimden sonra, MYK'ya bir rapor sunarak, Yerel Yönetimlerdeki eksikliklerimizi ve alınması gereken önlemleri sıraladım ve bununla birlikte birkaç Belediye Başkanının ise Partimizden ihraç edilmesi gerektiğini o raporumda açıkça ifade etmiştim. 

Benim raporum MYK'da tartışıldı. Benim ihraçlarla ilgili teklifim ''çok ağır'' bir yaptırım olarak görüldüğünden dolayı, olayın yeniden tetkik edilmesi için Parti Meclisi üyelerimiz; eski İstanbul Belediye Başkanlarımız; rahmetli Aytekin Kotil, Sayın Ahmet İsvan ve Sayın Ayşe Ayata'dan oluşan 3 kişilik bir komisyon oluşturuldu ve bu iddiaları araştırmak üzere ilgili Belediyelere gönderildi. Arkadaşlarımızın yaptığı tetkiklerden sonra MYK'ya sundukları rapor; benim raporumda belirttiğim iddiaların çok daha fazlasını içeriyordu. Bu komisyonunda raporunda bu birkaç Belediye Başkanının derhal partiden ihraç edilmesini talep ediliyordu. Ancak o zamanki MYK bu ihraç olayını göze alamadı ve dönem sonuna kadar bu Belediye Başkanları görevlerine devam ettiler.

Bir sonraki seçimde belediyelerimizdeki bu olumsuzlukların bedelini seçimleri kaybederek ödemiş olduk. 1991 Seçimlerinde DYP ve ANAP'ın arkasından 3.parti olduk. 1994 Yerel seçimlerinde ise yüzde 13,52 ile 4.parti olduk. Elimizdeki Belediye Başkanlıklarının neredeyse tamamını Refah Partisi’ne kaptırdık. Hele ki bu olumsuzlukların yaşandığı belediyelerin hiç birisini daha sonrada geri alamadık. 

Belediye Başkanların ihraç olmaktan kurtardık ama partimizi  kurtaramadık. İsimleri bende saklı olan o başkanları ihraç edebilmiş olsa idik, büyük bir ihtimalle partimizi ve dolayısıyla ülkemizin geleceğini de kurtarmış olabilirdik. Bugün, o günlerden çok vahim bir durumla karşı karşıyayız. Kaygılarımız sadece partimizle ilgili değil, sadece CHP ile ilgili değil. Kaygılarımız Ülkemizin geleceği ile ilgilidir.

En son TBMM Başkanı; yeni Anayasa ile ilgili asıl niyetlerinin ne olduğunu açıkladı. Laik, demokratik Cumhuriyeti yok etmek için onlar kıyasıya çalışıyorlar. Ülkemizi onlardan kurtaracak da bir tek güç kaldı, o da CHP.  Bu nedenle Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP MYK, PM üyeleri  bir şey yapmalı. Bir şeyler yapılmalı. Hem de geçmişten ders alarak bir şeyler yapmalı...

*Laiklikle ilgili düşüncelerimi yarın yazacağım.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar