Yaşamın sırrı

Nice filozoflar şu dünyada ‘yaşamak’ın anlamını çözmeye çalıştı. Evreni ve sonsuzluğu anlamak o kadar güçtü ki...

Bizim üç boyutlu algımız, insanın iki boyutlu fotoğraflara baktığı gibi dışarıdan izlenebilecek bir sınırlılığı ifade ediyor belki de. Kim bilir...

Evreni ve ‘yaşamak’ı anlama çabası içinde kimisi “Biz aslında yaşamıyoruz, yaşadığımızı zannediyoruz, bir yanılsama içindeyiz, biz aslında yokuz” fikrine kadar geldi.

Tek tanrılı dinler bu fikri hep besledi. ‘Bu dünya’ bir ‘sınav dünyası’ idi. Mükafatlar ve eziyetler ‘öteki dünya’da bir hesap olarak önümüze gelecekti.

Haliyle, ‘bu dünya’yı dinlerin penceresinden görmek, tevekkül etmek, ‘öteki dünya’ya hazırlanmak vazedildi hep insan toplumuna. İnsan nüfusunun büyük bölümü dünyadaki tüm zenginliği üretirken, yoksulluğa ve dilenmeye mahkum oldu. Onlara tevekkül vazedenler ise bu dünyanın nimetlerinden sınırsızca yararlanandı...

Bu memleketin en dindar insanının da, bu halka ait zenginliği sınırsızca kendi KaçAk Saray’ına akıtan unsur olması tesadüf değildir. Halkın tevekkülü olmasaydı, o KaçAk Saray’da bir gün bile oturamazdı!

***

Bundan 170 sene evvel, Marx ve Engels de evreni ve ‘yaşamak’ mevhumunu anlamaya çalıştılar. Ama sadece anlamaya değil. Onlara göre, filozoflar hep dünyayı anlamaya çalışmışlardı, oysa aslolan dünyayı değiştirmekti.

Marx ve Engels’i filozofluktan çıkaran, insan nüfusunun çoğunluğunun çıkarları doğrultusunda devrimci birer eylem adamı haline getiren kavrayış buydu.

Yanlış anlaşılmasın, devrimciler mücadeleleriyle halka bir şeyler bahşeden süper kahramanlar değildir. Aslında eylemleri, bir avuç sömürücü hariç halkın çoğunluğunun çıkarlarına olsa da, her devrimci kendini feda edebilecek kadar zorlu bir mücadeleyi öncelikle kendisi için göze alır.

Evet, burada ‘yaşamın sırrı’nı açıklıyorum işte: “Yaşamak direnmektir!..”

***

Ankara ‘Siyasi Şube’nin DAL diye anılan hücrelerinde, gencecik bir öğrenciyken, günlerce ‘devrimcilik’ hakkında düşünmüştüm. Hayatımın en önemli günleriydi. Neticede biz hücrelerde her türlü eziyeti çekerken, uğruna mücadele ettiğimizi zannettiğimiz ‘halkımız’, bizim farkımızda bile değildi; Kızılay Meydanı’nda gönlünce turlamaktaydı!

Yıllar geçti, siyasi eylemiyle ‘halkımız’a bir şey bahşettiğini düşünen herkes, artık ‘biraz da kendi için’ çalışmak gerektiğini düşünmeye başladı. Uğraşmış uğraşmış, hiçbir şeyi değiştirememişlerdi. Üstelik ‘bu halk’ için değmezdi... Kişisel ikbal yolları böyle böyle döşendi...

Ben Ankara’nın DAL’ında karar vermiştim: ‘Halkımız’ için bir şey yapmıyordum. Ne yapıyorsam kendim içindi. Yaşamak direnmekti.

Kişisel ikbal peşinde koşarak, ona ağam buna paşam diyerek, boyun eğerek, diz çökerek yaşamak ‘yaşamak’ değildi.

Bu memleketin başındaki sahtekar adamlar tarafından yönetilmeye, bile bile sömürülmeye karşı mücadele edecektim. Evet, itirazım son derece toplumsaldı ama davam tamamıyla kişisel bir davaydı. O günden sonra kafam rahatladı. Evet, çok eziyet gördüm ama bir türlü diz çöktüremediler.

Bu süre boyunca, Marx ve Engels’in kafamda yer etmiş bir başka lafı bana eşlik etti: “Komünistler görüşlerini saklamaya asla tenezzül etmezler.”

***

YURT’ta yazmaya başladığım günden bu yana, görüşlerimi saklamaya tenezzül etmeden, “Aman patron ne der?” diye düşünmeden, tek bir dengeyi bile gözetmeden, ne düşünüyorsam sizinle paylaşmaya çalıştım.

Konu sadece ben değilim. Esasen bu gazete bir mücadele aracı haline geldi.

Bir avuç sol gazete dışında tüm medyanın boyun eğdiği, eyyam efendiliği yaptığı bir dönemde, Merdan Yanardağ uzun seneler hapsi göze alarak, bu gazeteyle bu gerici iktidarın önüne bir barikat kurdu. Merdan Hoca içeri girdi, şu oldu, bu oldu, sendeledik ama diz çökmedik.

Evet, şimdi YURT yine zor günlerden geçiyor. Yayın hayatına son bile verebilir.

Kuşkusuz tek bir gazete tüm bir toplumun kaderini belirlemez ve biz de burada olmazsa başka bir yerde kurarız barikatımızı.

Ama kimse aklından çıkarmasın, herkesin sustuğu yerde itiraz eden, direnen bir odak pek çok insana ‘yaşamın sırrı’nı hatırlatır durur. Sırf bu yüzden önemlidir.

YURT böyle bir odaktır. Desteği hak etmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar