CHP’de başkan değişimi mi program değişimi mi?

CHP’de sadece başkanı değiştirerek sorunun çözüleceğini düşünmek çıkar bir yol değil.
Bu yazıda sadece tarım politikası açısından durumu irdelemeye çalışacağım.
CHP üyeleri ve seçmenleri farklı düşünse de Neoliberal bakış açısı ve konformizm (düzene uygun düşünme alışkanlığı) CHP’de özellikle genel başkanlar düzeyinde çok güçlüdür.
Genel başkanlar ise politikanın belirlenmesinde çok etkili oluyorlar.
Örneğin Deniz Baykal döneminde Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Et Balık Kurumu (EBK) gibi özelleştirmelerde ciddi bir muhalefet yapılmadı.
Bir arkadaşımız Baykal’a bu kurumların özelleştirilmesinin tarım ekonomisi, çiftçi ve tüketici çıkarları açısından sakıncalı olduğunu söylediğinde ona “sosis ve sucuğun mu peşindesin?” diyebilmişti.
Aynı kişinin “CHP’nin yerel örgütlerinin
özelleştirmeye karşı sendikalarla birlikte mücadele ettikleri konusundaki” saptamasına karşı ise Baykal’ın verdiği cevap çok ilginçtir: “Yerel
siyaset başkadır”.
Peki, Kılıçdaroğlu çok mu farklıydı?
Kılıçdaroğlu 2014’de şöyle konuşmuştu:
‘Özelleştirmeye karşı katı, ideolojik tutumumuz yok. Ama kamu açısından stratejik alanların özelleştirilmesine karşıyız. Aslında zaten özelleştirilecek bir şey kalmadı. Karşı çıksak ne olacak, çıkmasak ne olacak?’ Tekel’in özelleştirildiği günlerde Kılıçdaroğlu “Biz de Tekel’i özelleştirebilirdik. Ancak parçalara
ayırarak daha yüksek bir değer elde ederdik” diyebilmiştir.
IMF ve Dünya Bankası onlarca yıldır devletin çiftçinin eline geçen fiyatları etkilemesine karşı çıkarak ve bütün SEK, EBK, Tekel vb. kurumların özelleştirilmesini sağlayarak Neoliberal bir tarım politikası oluşturdu.
Bu politikaya göre devlet hiçbir şekilde ürün fiyatlarını doğrudan veya kooperatif vb. kuruluşlar eliyle etkileyecek bir politika uygulamamalıdır.
Sadece prim vb. şeklinde pek bir etkisi olmayan desteklemeler yapılabilir.
Bu politika katı bir şekilde uygulanmaktadır.
Çok az istisnası görülebiliyor.
İşte bu politikalara karşı CHP ciddi bir alternatif koymamaktadır.
Söylenen, mazotta vergileri devletin ödeyeceği ve prim tarzındaki ödemelerin miktarının arttırılacağından öteye geçememektedir.
Bunlar da kısmen iktidar tarafından uygulanıyor.
Fakat çiftçiler düşen ürün fiyatları ve artan girdi maliyetleri arasında ezilmektedir ve bu durumun şüphesiz farkındadırlar.
Sadece buna karşı ne yapılacağını bilememekteler.

Muharrem İnce’nin de bu çizginin dışına çıktığına dair bir belirti görmedik.
Sadece fındığa 15 TL fiyat vereceğini söyledi.
Bunun nasıl bir tarım politikası değişikliği ile olacağı konusunda bir bilgi edinemedik.
Neoliberal tarım politikasının dışında bir politika belirlenmeye ihtiyaç var.
Bu değişiklik “Şu ürüne, şu kadar fiyat vereceğiz” söyleminden farklı; çiftçileri, tüketicileri, kooperatifleri, gerekirse yeniden kurulacak olan kamu kuruluşlarını harekete geçirici bir sisteme dayanmalıdır.
Ve herkes bunun nasıl işleyeceğini çok açık bir şekilde görmelidir.
Yetmez bunun için mücadele de edilmelidir.
Neoliberal tarım politikalarının heveslisi çok parti var.
CHP onlarla aynı kulvarda yarışamaz.
Önerilerinin taklit edilemez olması gerekiyor. 

Önceki ve Sonraki Yazılar