Çığlık çığlığa

Çağdaş dünyanın gündeminde somut konular var: dijital ekonomi, temiz enerji, sosyal güvenlik reformu, nano teknoloji, nesnelerin interneti... Ülkeler kalkınmaya, toplumlar daha iyi bir geleceğe, siyaset bu hedeflerde daha başarılı olmaya odaklı.

Türkiye’de ise toplumu bu somut gündemlerin uzağında tutan çatışmacı, kötücül bir siyasi anlayış ülkenin enerjisini emmeyi sürdürüyor. Karabasan her gün yaşamlarımıza çeşitli şiddet imgeleri olarak yine yeniden giriyor.

Bu çatışmadan beslenen, eski zihniyetli erkeklerin egemen olduğu siyasi dil ve şiddet kültürü, birçok yaşamsal alanda Türkiye’yi geriye götürüyor. Bu ortamdan en olumsuz etkilenenler ise kadınlar. Özellikle, imtiyazsız kesimlerin kendilerini gerçekleştirme mücadelesi veren genç kadınları. Türkiye’de bırakın ilerici kadın hakları ideallerini, hatta bırakın kadın hakları konusunun bir “kadın” değil bir insan sorunu olduğunun kavranmasını, kadınların güvenliğinin nasıl sağlanacağı gibi en temel bir kaygı seviyesindeyiz hala.

Bir vaka, binbir sorun
Üniversiteden uluslararası ilişkiler bölümünden yeni mezun, Kocaeli’den Manolya Uzgen’in mektubunu yüreğim ağzımda okudum. Siz de okuyun istedim satılarını biraz empatiyle, özellikle erkekler:
Size tatsız bir olaydan bahsedeceğim, geçen cuma akşamı evime giderken tacize uğradım. Sizinle konuşurken de bahsetmiştim üç kadın nüfusu olan bir ailede önce kız kardeşim ardından annem ve en sonunda benim de başıma geldi. Çok ağır değil ama tacizden ziyade sanırım bir kaçırma teşebbüsü idi.
Saat 23.30 sularında evime yürüyordum, bir pazar sokağından geçmek zorundayız eve giderken ve sokakta kimse yoktu. Telefonda konuşuyordum. Güya telefonda konuşurken kendimi güvende hissediyorum sonuçta bir ses var.

Yanımdan Mitsubishi marka bir minibüs geçti az ilerde karşımdan gelen adamı araca aldı. Ben yürüdüm biraz sonradan fark ettim ki araç hareket etmiyor kaldırıma yanaşmış bekliyor. Böyle olunca korkup telefonu kapattım ve babamı aramak istedim. Yürümeyi kestim beklemeye başladım. Telefonum bağlanmadı araç da bu sırada kaldırımdan bana doğru geri geri gelmeye başladı. Minibüs yanıma gelince ben ileri doğru hareket etmeye başladım bu sefer minibüs vitesi değiştirdi, benimle ileri gelmeye başladı korktum ve koşmaya başladım; onların da benimle birlikte hızı arttı. Çok güçlü çığlık attım çünkü minibüs kapalı ve sürgülü kapısından birisinin beni içeri çekmek istediğini hissettim. Sesime herkes yetişti annem evde bilgisayar başında duymuş zaten. Babam koşana kadar yetişen komşularımız oldu. Aracı hiç bir yere göndertmedim polisi aradım ve toplanan halk ile birlikte iki sapığı olay yerinde beklettim. Bu esnada gerçekten bir sinir boşalması yaşadım. Sanıyorum ki bir erkeğin yumruğundan çok daha ağır tepkilerle isimlerini, suratlarını tüm mahalleye ifşa ettim. Polislerle karakola gittik ve şikâyetçi oldum.

İnanın korkum sinirimin yanında bir hiç artık. O kadar çok canıma tak etti ki, yolda gördüğüm erkeklerden tam anlamıyla midem bulanıyor. Bu olayları yaşarken de gördüğüm tek bir şey var: kadınlar kendilerini savunmayı daha iyi bilmeli. Sözle tacizin bir yıla kadar hapsi var bunu bilmiyorlar. Sadece bir şahit olsa bile dava açabilirler; bunu da bilmiyorlar. O kadar çok korkuları var ki, sapıklar kendilerine musallat olur diye...
Şimdi İl Müdürlüğü Kadın Hizmetleri ile bir proje yapmak istiyorum bilinçlendirme amaçlı. Bu hafta yüz yüze görüşme sağlayacağım kendileriyle.

Kadın değil, insan sorunu
Manolya kendi kentinde, mahallesinde yaşadı bu vahim deneyimi. Başka nerede güvende olacaksınız ki? Bu sadece milyonlarca kadının Türkiye’de yaşamaktan yorulduğu bir örnek. O sesini yükseltmeyi ve çözüm için harekete geçenlerden olmayı seçmiş. İhtiyacımız olan cesaret ve toplumsal sorunlara sosyal girişimci bir tavırla çözüm arama yaklaşımına işaret ediyor bu davranışı.
Peki ya siz?
Siz derken insanlardan bahsediyorum, kadın veya erkek ayrımı olmadan, insanlardan.
Her gün çevrenizde ve kendi yaşamınızda gördüğünüz şiddete sesinizi yükseltecek misiniz?
Sesini yükseltenlerin etkisini çoğaltmanın zamanı çoktan gelmedi mi?
Sokakta veya ruhumuzda, çığlık çığlığa yaşamaya alışmamak için.

Önceki ve Sonraki Yazılar