S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Darbe ve Deprem

Geceleri tutulan, farklı siyasi görüşlere sahip vatandaşlarımızın katıldığı kent meydanlarında düzenlenen “ Demokrasi Nöbet” toplantıları geçtiğimiz hafta içerisinde sonlandırıldı. Nöbetler sembolik olma özelliği dışında halk kitlelerinin birbirini tanıması ve süreç içerisinde ilişkilerin geliştirilerek dayanışmanın arttırılmasını sağlayan bir olgu idi.
Demokrasiye sahip çıkan, demokrasiye karşı yapılan askeri-sivil her türlü darbeye karşı duran kitleler, farklı görüşlere sahip siyasi, sivil toplum yöneticisi, ya da kendisini ifade etmek isteyen tanınmış kişileri olgunlukla, dikkatle izleyerek Türk toplumunun demokratik anlayışını ve sağduyulu yaklaşımını gösterdiler.
İstanbul da yapılan bir “Demokrasi Nöbeti” meydan toplantısında CHP eski milletvekillerinden Mehmet Sevigen’in kürsüye davet edilmesi,  Laiklik, Kardeşlik, Barış, Demokrasi, Tam Bağımsız Türkiye vurgulu konuşmasının meydandaki kalabalık tarafından coşkuyla, ilgiyle, alkışla izlenmesi bunun yaşanan bir örneği idi. Bu örnekleri farklı alanlarda çoğalması, toplumdaki hoşgörünün devamı siyasilerimizin birleştirici, bütünleştirici, her kesimi kucaklayıcı politikalar izlemeleri ile mümkün olacaktır.
Demokrasiye, Cumhuriyet değerlerine, bundan sonra daha sıkı sahip çıkmamız gerekiyor. Yapılan her askeri müdahale;  bilimsel, kültürel, sanatsal değerleri yıpratmış, Cumhuriyetin öz kurumlarını değersizleştirerek, ülkemizi laik-demokratik yönetimi daha özlenir hale getirmiştir.
Bu kez iktidar muhalefet, sivil toplum örgütleri birlikte ortak davranarak darbe heveslilerinin kursağında bırakacak şekilde laik-demokratik Cumhuriyetimize ve Atatürk ilkelerine sahip çıkmamız için gereken mücadeleyi el birliğiyle gerçekleştirmeliyiz.
Bu konuda iktidar kadar muhalefet partilerine de büyük sorumluluklar düşmektedir. Halkın askeri kalkışmalarına karşı koyduğu refleks iyi okunmalı, bunun asker-polis, asker-sivil vatandaş, polis-sivil vatandaş arasında gerginlik yaratmasına izin verilmemelidir.
Güçlü, demokrasiye, hukuka bağlı bir ordu ve emniyet teşkilatı, Türkiye’nin iç ve dış düşmanlarına karşı en büyük güvencesidir. Devletin tüm kurumları gibi bu iki güvenlik teşkilatımızda da laik ve demokratik Cumhuriyete bağlı, bilime inanan, hukuka saygılı, hiyerarşisine inanarak görev yapacak yurtsever insanlardan oluşturulmasının önemi 15 Temmuz’ da bir kez daha anlaşılmıştır.
Devlet kadrolarında görev alabilmek, bürokraside yükselebilmek konusunda uzman ve deneyimli olması ölçütlerine göre olmalıdır. Tepeden paraşütle makamlara gelenlerin kurumlarına verdiği zararlar dışında, ülkeye verdikleri zararlarda süreç içerisinde telafi edilemeyecek boyutlara ulaşmaktadır. Üniversite sınavlarında, kamu personel sınavlarında yaşanan usulsüzlükler yalnız başka kişilerin haklarının gasp edilmesi değil, aynı zaman da vicdansızlık, hırsızlık ve kul hakkının yenmesidir.
Bunları yapan kişiler o görevlere nasıl gelmiştir? Kimler getirmiştir? Yıllarca bu usulsüzlükler konuşulduğunda buna ilişkin iddialar ortaya getirildiğinde kimler korumuştur? Bunların tek tek ortaya çıkarılması gerekmektedir. Halkımız bunu şeffaflık ve dürüstlük adına isterken, işin siyasi sorumluları da sorumluluklarının gereğini yerine getirmelidir. Siyasi ve sivil bürokrasinin yanında askeri sorumlularda yaptıklarının sorumluluğunu paylaşmalı tüm faturayı masum vatandaşa ödettirmemelidir.
Yarın 17 Ağustos depreminin 17. yıl dönümü ehliyetsiz, ,jeolojik etüdü yapılmamış çürük zeminlerde, mühendislik kurallarına uygun olmayan, rant ve üç kuruş fazla para kazanabilmek için inşaat malzemesinden çalarak yüzlerce insanımızın ölümüne yol açan inşaatları yapanların sizce darbe kalkışmasını yapanlardan bir farkı var mı?
Her konuda uzmanlaşmış, bilime ve tekniğe inanan uzmanların görev almaları dilek ve umuduyla.





Önceki ve Sonraki Yazılar