Bankaya baltayla girmek

İzmir’de bir balıkçı, kredi isteğini geri çeviren bankaya baltayla daldı dün. Yanında eşi ve iki çocuğu da vardı. Bankadaki herkesi rehin aldı.

Önce içerideki iki hamile kadını serbest bıraktı. Sonra elinde bir deste parayla dışarı çıkıp, “İşte sizin sevdiğiniz, taptığınız para!” diye bağırdı. Paraları havaya savurdu. Bu esnada bankadaki diğer müşterileri de serbest bıraktı...

Bir süre sonra polisler eli baltalı balıkçıyı ‘etkisiz hale getirdi’...

***

Devlet, devletin polisi, savcısı, amiri, memuru bu iş için var zaten. Sermayeyi koruyor onlar. Çocukları evde aç olduğu için deliye dönmüş bir emekçinin eli baltaya uzandığında, onu ‘etkisiz hale getirmek’ için çalışır hepsi. Maazallah! Düzen muhafaza edilmelidir...

O bankaların tefecilik sistemini korur yani bu devlet. Gecelik faizlerle, para spekülasyonlarıyla, her cins ali cengiz oyunuyla sermayelerine sermaye katabilsinler diye bekler banka kapılarında...

Halkı etkisiz hale getirerek sermayeye daha büyük güç ve etkinlik kazandırır... Devletin işi budur...

***

Bankalar ‘hesap işletim ücreti’ adı altında her bir müşteriyi soyarken, hiçbir polis o bankaları ‘etkisiz hale getirmeyi’ düşünmez bile.

Oysa bizzat polis memurları da soyulmaktadır. Kredi kartı borçlarını, bırak borcu, borç faizlerini bile ödeyemediği için ‘beylik silah’ıyla kafasına sıkan kaç polis memuru gördü bu millet...

Ve bu devletin adliyeleri her gün araç kaldırıyor, bankalara borcu olanların televizyonunu, koltuğunu, çamaşır makinesini haczetmek için. İcabında bir alay polis eşlik ediyor haciz işlemlerine. Kilimleri falan alıp götürüyorlar yoksul evlerden.

***

Bir taraftan da, ne gereksiz bir istihdam... Değil mi?

Dünya üzerinde yüz binlerce banka memuru, bütün gün gişelerde oturuyor. Ellerinden geçen tahayyül bile edemediğimiz kadar paranın üç kuruşu uğruna bir ömür dolduruyorlar kasvetli banka şubelerinde. Avukatlar, güvenlik görevlileri, ‘call-center’ köleleri, ‘halkla ilişkiler’ uzmanları, reklamcılar, hacizci polisler... Yüz binlerce banka hizmetkârı...

Neden?

Hizmet ettikleri ‘finans-kapital’, namı diğer ‘mali sermaye’ daha da büyüsün, insanlığın acılarından beslenerek daha da yayılsın diye... Üretmeden, sadece para denen o pis ‘değişim aracı’ üzerinden daha fazla para birikebilsin, bütün dünyayı kanlı pençelerine alabilsin diye...

Bu arada, mali sermayenin para spekülasyonları nedeniyle 1997’nin sonunda patlak veren Uzakdoğu Asya krizinde yoksul Endonezyalı ailelerin bir çocuklarını diğerlerine bakabilmek için insan tacirlerine sattığını biliyor muydunuz?

Ne oldu o çocuklara dersiniz? Ev köleleri? Seks köleleri? Canlı organ donörleri?..

Hepsi!

***

Bertolt Brecht, “Banka kurmanın yanında banka soymanın lafı mı olur?” diye soruyordu ‘Üç Kuruşluk Opera’ adlı eserinde.

Son derece haklıdır.

***

Şimdi...

Her bir tarafından pıtrak gibi İslamcı cumhurbaşkanı adayları fırlayan, pek İslamcı bir hükümetle yönetilen, sabahtan akşama din sömürüsü yapılan mütedeyyin ve muhafazakâr memleketimizde... ‘Adalet’ ve ‘Kalkınma’ nutukları atılan memleketimizde... ‘Faiz lobisi’ palavraları sıkılan memleketimizde... Bizim şu yalnız, güzel ve ikiyüzlü memleketimizde... Emperyalist sermaye halkımızı bankalar, borsalar ve bilumum finans vasıtasıyla çatır çatır soymaktadır!

Ve bu devlet, tefecilik yapan, müşterilerini ‘hesap işletim ücreti’ diye diye tırtıklayan, reklamlarıyla halkı kandıran aşağılık bankaları değil, açlıktan deliye dönmüş gözleriyle bir baltayı kapıp bankaya dalan emekçileri etkisiz hale getirmektedir.

Olsun...

Bakarsınız bir gün uyandığınızda herkes eline bir balta almış ve en yakın banka şubesinin yolunu tutmuştur...

***

Öyle ya... Hiç kuşkusuz, insanlığın gerçekten insanlaşabilmesi için önce bankaların yıkılması gerekir...

Önceki ve Sonraki Yazılar