S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Demokrasi ve Baykal-1

Referandum çalışmalarında Türkiye’yi dolaşan, televizyonlarda izlenme oranı çok yüksek oldu- ğu için aranan, siyaset diliyle neden Hayır denmesi gerektiğini halka anlatan, anlatması istenen, devlet adamı olarak anayasa değişikliği konusunda Cumhuriyet’e niçin sahip çıkılması gerektiğini açıklayan Deniz Baykal, en sert muhalifleri tarafından bile bugün takdirle anılıyor.

CHP’nin önceki Genel Başkan’ı Deniz Baykal referandum çalışmalarında, Yol ve konaklama ücretlerini çoğunlukla kendi cebinden bazen de dostlarınca karşılandığını, Ekonomik zorluklar nedeni ile seyahatleri karayolu ya da tarifeli uçak ile yaptıklarını, Bu zorluklardan ötürü zaman zaman programlanmış miting veya toplantıları iptal etmek zorunda kaldığını kamuoyu ile paylaştı.
Yaptığı özverili, nitelikli çalışma ile doğu-batı, güney-kuzey her bölgedeki ilimizden takdir alan, Farklılıkların doğru tespitlerle, politikalarla, halkı kucaklayarak toplumu birleştirebileceğini gösteren Baykal’a, Anadolu’da takılan bir lakap var; ‘PERÇİN’.
Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Giritli, Balkan ya da Kafkas Göçmen’i, farklı dil, din gruptaki insanlar ona böyle diyorlar.
Referandum çalışmaları sırasında, bir ilimizin emniyet yetkilisi ‘Devlet ve Millet’in bütünlüğü için çalışan lider, devlet adamı’ diye tanımlıyordu Baykal’ı.
Referandum çalışmalarındaki çalışkanlığı, özverisi, performansı ile halkın büyük bölümünün beğenisini kazanan Baykal’ın laik demokratik parlamenter sisteme, demokrasiye bağlılığını, teröre karşı duruşunu herkes bilmekte.
Baykal demokrasinin, hukukun herkes için geçerli olduğunu, bunun rakiplerinin işine yarasa dahi uygulanması gerektiğine inanan ve uygulayan kişidir.
Demokrasinin gelişmesi için yaptığı bu girişimler zaman zaman eleştiri konusu yapılmıştır.
Bu eleştirenlerden birisi de Zülfü Livaneli’dir.
Livaneli 2000 yılında Tayyip Erdoğan’ın yasaklarının kaldırılmasına yönelik CHP’nin desteği ve Baykal’ın yaklaşımına ilişkin bir yazı yazmıştır.
Livaneli 2007 yılında o dönem Baykal’ın bu girişimini eleştiren yazısında, Mehmet Sevigen’in evinde yapılan toplantıya ve Erdoğan - Baykal arasında Beylerbeyi’nde yapılan görüşmeye atfen farklı imalarda bulunmuştu.
Süreç nasıl gelişmişti bir bakalım.
2000 yılında, Tayip Erdoğan okuduğu bir şiir nedeni ile 10 aylık hapis cezası almış ve cezası Yargıtay tarafından onaylanmıştı.
Hapis cezası kesinleşen Erdoğan Siyasi Partiler Kanunu’nun 11. maddesi ve TCK’nın 312/2 maddesinden mahkûm olanların partilere üye veya kurucu olmasını yasaklayan hükümleri gereği siyaset
yasaklısı durumuna düşmüştü.
Anayasa’nın 76. maddesi ve Milletvekili Seçim Kanunu milletvekili seçilmesini engelliyordu.

Bu yasak nasıl kalktı?

Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılması yolundaki ilk gelişme, 4454 sayılı Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun ile getirilen ceza erteleme olanağını, Anayasa Mahkemesi’nin iptal etmesi ile başladı.
Yüksek Mahkeme 22 Kasım 2000’de yeniden düzenlenen yasada ‘mitinglerde yapılan konuşmalar nedeniyle verilen cezaları da‘ erteleme kapsamına aldı.
Bu ilk adımdı. Ancak, Tayyip Erdoğan’ın bu değişiklikten yararlanması tartışmalıydı.
Anayasa Mahkemesi 19 Temmuz 2001’de Hasan Celal Güzel ile ilgili davada “ Cezası erteleme kapsamında olan birinin, cezasının sonuçlarının da ertelenmesi gerekir” şeklinde yaptığı değerlendirme ile Erdoğan’ın parti kurucusu olabilmesinin yolunu açtı.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı sonrası 14 Ağustos 2001’de Erdoğan AKP’ye kurucu üye oldu.
Genel Başkan seçildi.
Ancak Yüksek Seçim Kurulu, Erdoğan’ın 2002 seçimlerinde milletvekili adayı olmasını Anayasa’nın 76. TCK’nın 312. maddelerini gerekçe göstererek reddetti.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile Yüksek Seçim Kurulu’nun kararı arasında çelişki oluşmuştu...

Önceki ve Sonraki Yazılar