Demokrasilerde istifa müessese değil görevdir

Gelişmiş demokrasilerde yönetimlerin hangi kademesinde olursa olsun, yönetimden kaynaklanan olağandışı her şey istifa nedenidir.

O kurumun üstündeki yapı, yeni görevlendirmelerini oluşturur ve görev kaldığı yerden devam eder.

İstifa edilmediğinde, üstündeki yapı istifasını ister.

Her şeye rağmen göreve devam edilemez.

Kişinin inisiyatifine bırakılamaz.

Bu süreçte istifasını istemek, o yöneticiye “İstifa görevini” vermek anlamına gelir.

Kurum yeni yapısı ile yaşananlarını deneyim kabul edip, yaşanan olumsuzlukların tekrarlanmaması için gerekli tedbirleri alarak görevi sürdürür.

Kurum kültürü bu şekilde oluşur.

Hatalardan ders alma birikimi, kültürün derinliği anlamına gelir.
Otomobil yarışlarında, pist alanında dört lastik değişimi, yakıt ve yağ ikmalinin on saniye altındaki bir süreye indirilmesi kırk yıllık deneyimle ulaşılan başarıdır.

Her ekip kendinden önce başarılan değişim yöntemlerindeki aksaklıkları gidererek yeni bir zaman rekoru kırar.

Bu örnekteki çarpıcı nokta, başarıların deneyimleşmesi yanında yapılan işin sorumlu ekiplerindeki “en iyisini” yapma ruhudur.

Başarıda ekonomik ve şahsi getirinin olmadığı, başarısızlıkta markanın zedelendiği, yarıştan geri kalındığı zararlar olur.

Başarısız üye değişerek yeni pist zamanı beklenir.

Yeni bir başarısızlıkta ekip tümden değişir.

Kişisel gurur söz konusu değildir.

Amaç markanın başarısıdır.

Siyasette ise durum değişiktir.

Siyasetçinin ortak noktası olan hırs, başarısızlığı kişisel çöküntü olarak algılar onunla yüzleşemez, inatlaşır.

Bu yanlış tavır, kadrolarını oluşturduğu kurumlara atadığı bürokratlara da yansır.

Zincirleme oluşması gereken sorumluluk, ahlaksızlık olarak bulaşır.

Yürütmeye dönük bu eleştiri örneklerinde muhalefet “istifa müessesesini” hatırlatır.

Bürokrat veya siyasetçi inisiyatif kullanıp görevde ısrar eder ve sürdürür.

Kurum aynı risklere açık bir şekilde çalışmaya devam eder.

Aynı veya daha büyük olumsuzluklar yaşandığında zararı kamu görür.
İstifayı müessese değil “Görev” olarak algılayacak siyasi ve bürokratik yapılar, bu bilinçteki yetkin kadrolarla sağlanır.

4. güç medya ve 5. güç sivil toplum örgütleri ve ilgili meslek odaları bu mekanizmanın işlemesi için itici güçlerdir.

Bu bilincin yerleştiği ülkelerde istifa sıkça rastlanırken, direnen siyasetçilerin olduğu ülkede demokrasi sıkışır, siyaset ayrışır, toplum kutuplaşır.

Görev yerini inada terk eder.

Sonuç, amacını aşan yönetimlerle sistemin tartışıldığı sürece girer.

Bu, demokrasinin diktatörlüğe evirilmesine neden olacak kısır döngüdür.

Önce güçler ayrılığı ilkesi ortadan kalkar, güçler tek elde birleşir.

Parlamentodaki sayı üstünlüğü muhalefeti pasifize ederek, çoğunluğun yönetimi ile çıkarılan kanun ve düzenlemelerle süreç yürütülür.

Her uygulamanın odağındaki hedef, en iyimser şekliyle “Parti Devleti”dir.

Ortadoğu ülkelerinde BAAS olarak bilinen yönetimlerin bugün akan kanların tetikleyicisi olduğunu bilinirken, siyaset böyle bir inadı neden sürdürür.

İktidarı bırakırsa yargı yolu açılacağı korkusuyla geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olabilir mi?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar