​'Fenerbahçe Operasyonu'nu yapanlar nerede hata yaptı?'

Kod adı 'Temiz Kramponlar', halk arasında 'şike operasyonu', bugün geldiğimiz noktada ise gerçek adıyla 'Fenerbahçe Operasyonu'.
Mücadelesine ilk günden başlayanların dillendirdiği operasyon kavramı sonunda siyasiler, kanaat önderleri, medya ve kamuoyu tarafından da kullanılmaya başlandı. Önemli olan sadece kavramın kullanılması değil, yaşananların Fenerbahçe’nin operasyon yapılacaklar listesinde olup, sonuçta büyük bir mağduriyet yaşamasının kitlelerce kabulü.
Burada taraftar başta olmak üzere sporcusundan, yöneticisine, milim bir oynama göstermeden beklenmedik bir direniş göstermenin hakkını teslim etmek gerek. Ve bu direniş karşı tarafın/tarafların da kimyasını elbette ki bozdu.
Uyumlu kalabalıklara alışkın olanlar için bu kitlesel aksi duruş son derece şaşırtıcı olmuştur. Tüm kitle iletişim ve etkileşim araçlarını kullanarak yapmaya çalıştıkları algı yönetimi ve çeşitli fiziki ve psikolojik baskı yöntemleri de bir işe yaramayıp tam dersi direnci artırdıkça planlarını yeniden gözden geçirmeye gerek görmediler ve bunun yerine zamana yayarak azalacağına inandılar.
Her şeyi bilenler elbette ki toplum bilimi de, kitlesel hareketlerin tarihini de, spor-siyaset ilişkisinin yönetsel aşamada farklı, taraftar boyutunda farklı tepkiler oluşturabileceğini de herkesten iyi bildiklerine inanıyorlardı. İyi ki de böyleydi.
Şimdi bakıyoruz Fenerbahçe operasyonu ile ilgili topu herkes birbirine atıyor ama, orta yuvarlağın dışına çıkmaya, gole gitmeye cesaret edemiyorlar. Ya ileri uçta güvenebilecekleri oyuncuları yok, ya da kaleleri artık boş.
Her uyumsuz eylemin elbette ki politik sonuçları olması olağandır.
Öngörülen hesapları alt üst eden bu uyumsuz eylem biçimleri için spor tarihine ve genel tarihe geçecek olan Fenerbahçe direnişinin politik sonuçları artık yaşanmaya başlandı.
Toplumdaki korku duvarının yıkılışına zemin hazırlayan bu direnişin karşı taraf ve taraflarda yarattığı tahribat ile direnişi gerçekleştirenlerin kendi içinde geçirdiği değişim süreci arasında paralellik var.
Fenerbahçe taraftarı ilk gün tutkuyla bağlı olduğu renklere yapılan haksızlığın verdiği öfke ve acı duygusuyla karşı çıkışa başlamış olsa da, zaman içinde bu karşı çıkış toplumun her kesimine yapılan haksızlıklara karşı bir duruşa dönüştü. Taraftarın eylemselliği bu hassasiyetler çerçevesinde, kendi doğası içinde artış gösterdi.
Ancak 'taraftar tevazu' diye bir kavramı kullanmak yanlış olmayacaktır. Bütün bu karşı duruş ve hassasiyetlerin ortaya konuşunda göstermiş olduğu direniş, devamlılık ve cesaretin reklam ve kibre dönüşmek yerine, duygu-akıl boyutunda güçlenmesi bu toplumda pek görülen bir kitlesel/bireysel tavır değildir. Fenerbahçe taraftarı bu anlamda ciddi bir uyumsuzluk sergileyerek insanlara bir fener ışığında başka bir yaşayışın yolunu gösteriyor.
Taraftarlığın uyumsuzluk kavramı ile özdeş olduğu tespiti yanlış olmaz sanırım. Her ne kadar Sarı-Lacivert'ten yola çıkmış olsa da, Karşıyaka-Göztepe bir arada eylemsellik gösterirken ileri derecede bir uyumsuzluk ortaya koyuyor. Keza Beşiktaş’ın Çarşısı doğuştan bir uyumsuz ve daha nice tribünler.
Tüm bu sebeplerden kötücül operasyonel aklın proje üretirken yaptığı en büyük hata, tribün ve taraftarlık gerçeğini, bindirilmiş kıtalar gerçeği ile karıştırmak oldu.
Oysa sadece ve sadece taraftarların kendi kulüp yöneticileri ile ilişkilerine ve karşı duruşlarına bile baksalar, orada bambaşka bir durum, duruş ve düşünce olduğunu, bu durumun en azından her maç sahada olanlardan bile haksızlıkla mücadele etme, karşı çıkma pratiğine sahip olduğunu anlayabilirlerdir

Önceki ve Sonraki Yazılar