Derdimi ummana döktüm

 
      21. Yüzyıl’ın başlarında kendimizi tam ortasında bulduğumuz çekişmenin insanlığa çok ağır bir fatura çıkarmakta olduğunu sık sık yazıyorum.

 

      Geçen yazımda “kaybetmişler” (İslam dünyası) ile “tükenmişler” (Kapitalist Batı ve taklitçileri) arasında geçtiğini söylediğim son “savaş”ın Türkiye’yi ne kadar büyük açmazlarla karşı karşıya bıraktığını vurgulamıştım.

 

       Daha büyük açmazlar da var.

 

      İnsanlık,  “tür”ün geleceği açısından hiçbir anlamı olmayan tartışmalarla oyalanırken içinde yaşadığı ve alternatifini bulamadığı narin gezegen hızla yaşanmaz hale geliyor…

 

       Durum vahim. Bilim dünyasında  bu konuda her gün yeni raporlar yayınlanıyor. (Örneğin Bkz: Science, 16 Ocak 2015)   Alarm zilleri çalınıyor, tehlike boruları öttürülüyor.

 

       Ama ne kadar ciddiye alınıyor?  Bunca başka dert varken kimin okyanusları dert edecek zamanı ve enerjisi var?

 

                                                *                  *             *

 

     “Derya” bizde büyüklüğün,  tükenmezliğinin, sonsuzluğun temsilcisi olarak kullanılan bir kelimedir. “Derya” ya da “deniz”in en son hali ise “okyanus” ya da “umman”dır.  Aşılmazlık kadar bozulmazlığın simgesidir bunlar.  Derdimizi ummana dökeriz, o kadar büyüktür ki,  orada kaybolup gider!

 

     Artık gitmiyor!

 

     Son bilimsel raporlar, iç denizlerden sonra  okyanuslardaki bozulmanın da kriz boyutlarına vardığını ortaya koyuyor. Çok net olarak görünüyor ki, büyük denizlerin ekolojik dengesi geriye dönülmez çöküşün eşiğindedir:  Sular ısınıyor, kirleniyor,canlı türleri tükeniyor…

 

      Konunun televizyon belgesellerinden bildiğimiz balina avcılığını çok aşan boyutları var.  Aşırı avlanmanın yanı sıra,  suya dökülen asitli pisliğin sonuçları balıklar aleminde  çok çarpıcı bir şekilde görünüyor.

 

                                                *               *             *

 

     “Derya” bir zamanlar bolluğun da simgesiydi.  Artık değil.  Balık çiftlikleri olmasa insanlık 20 yıl sonra balık yiyemeyecek.  Onların da ciddi çevresel sorunlar yarattığı nalum.

 

      Balıksız, ölü ya da baygın denizler…

 

      Zavallı Karadeniz konusunda bir şey söylemeye gerek yok.  Biz Marmara Denizi çocukları bunun nasıl bir felaket olduğunu biliyor, yaşıyoruz. (Belki de yaşamıyoruz:  Yenilgiyi kabul ettik, o defteri kapattık!)  Ege’de de durum vahim.  Ben bunu Bozcaada’dan çok iyi biliyorum.

 

      Şimdi, son raporların da ortaya koyduğu gibi, aynı şey okyanuslarda da yaşanmakta.

 

                                                     *       *     *

 

       Yok yok, bu böyle gitmiyor.  “Yenilmişler” ile “tükenmişler” arasında sıkışmış olan olan insanlık saçma sapan konularda birbirinin gözünü oyarken henüz kendi kurtuluşunun örgütlü koşullarını yaratmaya hazır değil!

 

       Sorun okyanus boyu imiş, umman bitiyormuş kimin umrunda!  

 

       Büyük Okyanus’un kenarından yazdığım bu yazıyı okuyan kimi okurlarımın da “Aman, ülkenin bu kadar sorunu varken şimdi bunun sırası mı?” diyeceğine eminim!

Önceki ve Sonraki Yazılar