Dershaneyi bırak, eğitime bak!

Dershane tartışmaları asıl olarak bir güç, dolayısıyla iktidar kavgası olduğu için,  tarafların derdi eğitimi masaya yatırmak değil. AKP ile Cemaat arasında şimdi ‘geçici ateşkes’ ilan edilen tartışmada, dışarıdan taraf olanların derdi de eğitim olmadı. Derdi yalnızca eğitim olanların sesleri ise, her zamanki gibi arada kaynayıp gitti. ÖDP, TKP, BDP gibi partiler; Eğitim Sen, Eğitim İş gibi sendikalar bu konuda iyi şeyler söylediler; ‘bırakın dershaneleri, gelin eğitimi konuşalım’ dediler ama çağrıları yankı bulmadı.

Tam bu sırada OECD’nin eğitimle ilgili 2012 PISA Raporu yayınlandı. Türkiye’nin eğitimde yerlerde süründüğünü gösteren bu rapor bile, tarafların manipüle etme çabalarını engelleyemedi. İktidar yanlısı gazeteler raporu “Türkiye orta öğretimde büyük ilerleme sağlamayı başardı” başlığıyla verirken, Zaman Gazetesi raporu “Dershanelerin yeri nasıl dolacak?” şeklinde verdi. Hatta Zaman Gazetesi haberinde PISA uzmanlarını bile ‘dershaneler kapatılırsa, bu eğitimde fırsat eşitliğine darbe vurur’ tezine ‘ortak’ etti.

‘Uluslararası Öğrenci Başarısını Belirleme Programı’ anlamına gelen PISA araştırmaları Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi olan 31 ve gelişmekte olan OECD ortağı 34 ülke ile birlikte toplam 65 ülkede yapılıyor. 1997 yılından bu yana, her üç yılda bir yapılan araştırma, ‘15 yaş grubundaki öğrencilerin zorunlu eğitim sonunda, katılacakları bilgi toplumunda karşılaşabilecekleri durumlara ne ölçüde hazırlıklı yetiştirildiklerini belirlemek amacıyla’ yapılıyor. Matematik, fen bilimleri ve okuma becerileri alanlarını kapsayan rapor; öğrencilerin ‘gerçek hayatta karşılaşabilecekleri durumlarda sahip oldukları bilgi ve becerileri kullanabilme yeteneklerini, öğrencilerin düşüncelerini analiz edebilme, akıl yürütme ve okulda öğrendikleri fen ve matematik kavramlarını kullanarak etkin bir iletişim kurma becerilerini’ ortaya çıkarıyor.

2009-2012 arasını kapsayan son rapora göre; Türkiye, çoğunluğunu Avrupa ülkelerinin oluşturduğu 31 OECD kurucusu ülke arasında sondan üçüncü durumda. Daha önce sondan ikinci olan Türkiye’yi ‘sondan üçüncülüğe ‘terfi ettiren’ ise, OECD’ye yeni üye olan Şili’nin son sırada yer alması! Bu sıralamaya ‘gelişmekte olan ülkeler’ de katıp, toplam sayı 64 ülkeye çıktığında ise, Türkiye’nin yeri en iyi kategoride ancak 42’nci olabiliyor. Geçen 10 yıla göre, Türkiye matematik, fen ve okumada yeni puanlar kazanmış olsa da, yeri 64 ülke arasında 42’incilikten öteye geçmiyor. OECD’nin ‘önceki düşük seviyeye göre iyileşme’ olarak nitelediği bu durum, iktidar yanlısı basın tarafından ‘büyük başarı’ olarak yansıtılıyor. Yani tam ‘Zaytung’luk bir yaklaşım!

Zaytung Gazetesi’ geçenlerde “OECD, ülkelerin gelişmişlik açısından sınıflandırılmasında radikal bir değişikliğe gitmeye hazırlanıyor” diye ‘kafa’ yapmış ve “Gelişmekte Olan Ülkeler’ kategorisinde 30 yılı aşkın süredir kalmasına rağmen, halen gelişememiş ülkeler, bundan böyle ‘Bu Kadar Gelişebilen Ülkeler’ olarak adlandırılacaklar” diye yazmıştı. Gerçekten de, 64 ülke arasında ‘Okuma-Anlama’da 42’inci, Fen’de 43’üncü, Matematik’te 44’üncü olup bununla övünmeye kalkmak, olsa olsa ancak ‘30 yıldır gelişen ülke olmakla’ mümkün olur! Öncelikle değişmesi gereken bu bakış açısı. Çünkü Türkiye’de ‘başarı kriteri’ maalesef ‘en yukarıya’ göre olmak yerine, ‘en aşağıdakine’ göre oluyor!

Bakın bu konuda ‘ortalamanın üstünde’ olan Fransızlar ve Almanlar sonucu nasıl değerlendiriyorlar. Önce Fransızlar; “OECD'nin hükmü çok açık: Okul sistemimiz giderek daha adaletsiz ve verimsiz hale geliyor. Başarılı ve daha az başarılı öğrenciler arasındaki uçurum giderek derinleşiyor ve başarısız öğrencilerin sayısı artıyor. Gerçi hâlâ, geleceğin fizik ya da tıp alanlarında Nobel Ödülü alacakları ortaya çıkarabilecek durumdayız; ancak giderek daha fazla tembel öğrenci yetiştiriyoruz. Şimdi eğitim bakanımızın mantıklı öneriler yapmasını bekliyoruz”

Şimdi de Almanlar: “Almanya'nın 'PISA Şoku’nu yaşamasının üzerinden 13 yıl geçti (Almanya 2000’de, sıralamada 22. olmuştu). Almanya o dönemde, eğitimdeki performansın uluslararası alanda karşılaştırıldığı araştırmada, berbat bir sonuç almıştı. Şimdiki araştırmada böyle bir durum söz konusu değil ama kendini beğenmek de tehlikeli. Almanya gerçekten de eğitim alanında ilerleme kaydetti. Bu başarının neredeyse tamamı, en zayıf olan öğrencilerin sağladığı ilerlemeye dayanıyor. Ancak, en başarılı öğrenciler konusunda önemli bir nokta gözden kaçırılıyor. Matematikte, tıpkı önceden olduğu gibi, Alman öğrencilerin yüzde 18'i bile mükemmel değil. Öğrencilerin matematikte bu denli ortalama bir seviyede olmasını Almanya kaldıramaz. İşletmelerin daha çok akıllı kafaya ihtiyacı var”.

Önceki ve Sonraki Yazılar