Süleyman Karan

Süleyman Karan

Dezenfekte eden de mikrobu kapmışsa her şey boşuna...

Ve işte şimdi beklenen olacak. AKP kendi içini temizleme kararı almış bulunuyor. AKP’nin kapalı grup toplantısında bir milletvekilinin isim vermeden AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli başta olmak üzere kardeşleri tutuklanan partililere yönelik “Kardeşleri, yakınları darbeci olan arkadaşlarımız istifa etmeli” sözleri destek buldu. Hemen ardından da AKP'de temizlik başlatma kararı alındığı ve parti içinde cemaatle bağlantısı olanların inceleneceği açıklandı. Yani yıllarca besleyip, büyüten, yataklık yapan, önünü açanlar şimdi terör örgütünü temizleyecek! Şimdi göreceğiz bakalım, nasıl bir temizlik olacak, politik ve maddi çıkarlar yüzünden birbirlerini hedef tahtasına nasıl oturtacaklar. Özellikle yönetici kadrolarda bulunanlar, il ve taşra teşkilatlarında bu grupla bağlantı içinde olanlar ne ölçüde ayıklanabilecek. Zira eğer FETÖ ile bunca yıl içinde temas etmiş, iş tutmuş, aynı parti yönetiminde görev almış, yakın akrabaları bu örgütle bağlantılı her AKP’li uzaklaştırılacaksa, AKP’nin yaklaşık 10 milyon (bu tabii abartılı, sahte ıslak imzalarla ÖDP’lileri bile kaydettiklerine göre), gerçekte diyelim 5 milyon olan üyesinden herhalde 4 milyon 500 bininin partiyle ilişkisinin kesilmesi gerekir. AKP yıkılır, yok olur gider!

Şer koalisyonu çatlarken

Yanlış anlaşılmasın, fırsat bu fısat diye, hazır özeleştiri yapmak ve kendi içini temizlemek zorunda kalmış, zerre kadar sevmediğimiz bir partiye bir tekme atmak değil amaç, zira son 10 yıldır zaten bu ülkeye müthiş zararlı bir koalisyon partisi olduğunu söyleyip durduk. Mesele, bu yapının, bu şer kolasiyonunun temizlenme ihtimalinin olmaması... Biraz ANAP gibi, ama ondan çok daha girift ve çok daha tehlikeli bir siyasi yapıdan söz ediyoruz çünkü...

12 Eylül sonrasındaki sosyoekonomik ve sosyopolitik dönüşüm sürecinde ortaya çıkmış bir eğilimler koalisyonuydu ANAP... Muhafazakar, serbest piyasacı ve dinsel söylemli bir eklektik ideolojik yapıyla, geçmişin siyasal geleneklerinden gelenlere bir çekim merkezi olmuştu. Tabii böyle bir ortamın kişisel ikbalini her şeyin üstünde tutan siyasetçiler için de cazibeli bir adres olduğunu unutmamak gerek. Din bezirganlığı, köşe dönmecilik, gericilik ve emperyalizmin boyunduruğunda ilerleyen bir siyaset izledi ANAP ve tabii böyle bir çıkarlar koalisyonunu yürütmek için de bir lideri idolleştirmek dışında bir yöntem yoktu. Turgut Özal alternatifsiz lider olarak çıktı. O liderliği bıraktığında  ise ANAP kısa sürede ortadan kayboldu. Aslında kaybolmadı da, daha gerici bir koalisyon partisi için önemli bir deneyim ve kadro mirası bıraktı.

Yurtdışında dizayn edilmiş misyon

2000’lerdeki yeni bir boşluk ve istikrarsızlık farklı bir dönüşümü, yeni siyasi oluşumları zorunlu kılıyordu. Merkez partilerin çöktüğü, ne idüğü belirsiz yeni muhafazakarlığın yükseldiği bir dönemde ortaya çıktı AKP... Kurucu kadrolarından çoğu artık yok ama çıkış sürecinde; Milli Görüşçüler, Cemaat, muhafazakarlar (ANAP ve DYP bakiyeleri), liberaller (eski sosyalistlerden oluşan aslında gerçek anlamda liberalizmden değil de, bir ordu düşmanlığı ve etnisite eksenli özgürlükçülükten etkilenen yarı aydınlar), Türk-İslam sentezcisi 12 Eylül artığı siyasetçiler, gizli ve açık köktendinciler tarafından oluşturulmuş, ABD ve AB’nin de desteğini almış bir koalisyon partisi çıkmıştı ortaya... O günkü koşullarda emperyalizm için çok kullanışlı, Türkiye için ise ‘can simidi’ halüsinasyonu yaratacak bir proje olarak, kısa sürede iktidara ulaşmayı becerdi. Bu koalisyondan söz ederken, unuttuğumuz bir şey var, ki o da, Türkiye siyasetine her zaman damgasını vuran omurgasız, çıkarcı, kişisel ikbali için her şeyi satacak siyasetçilerin de tabii ki burada yerini almış olmaları... Oranlarsanız tüm saydığımız bileşenlerden daha fazla... Zira bizim siyaset kumaşımız böyle... Bu AKP’nin değil, tüm Türkiye’nin bir meselesi olarak uzun süre daha bela olacak başımıza... Ama şu anki konumuzun dışında!

Koalisyon savaşları

Bu 14 yıllık süreç içerisinde bu koalisyon, içindeki mücadeleler sonucunda, yavaş yavaş çok renklilikten tek renge doğru kaydı. Lideri idolleştirme, kaygan zeminde siyasette partiyi ayakta tutacak, yıkılmasını engelleyecek tutkalı sağladı. AKP varoluşu gereği yapması gereken yapısal reformları yapacak esnekliği bu koalisyon sayesinde bulmuşken, bir süre sonra esneklikten katılığa, katılıktan ise ‘dik dur eğlime modeli ‘aşırı sağ, faşizan’ parti yapılanmasına geçti. Ama postmodern çağlarda, yönetimdeki dönüşüm parti tabanına yansımadığından, bu koalisyon üyelerinden sessiz kalanlar partide var olmayı sürdürdü. Liberallerin hepsi gitmedi mesela... FETÖ’cülerin ise büyük olasılıkla çoğu hala partinin her kademesinde, zira lider partisinde biat ve gizlilikle yuvalanmak çok kolay... Ve tabii liyakat değil de biat ve yağcılık üzerine kurulmuş bir partide, ‘Kim kimdir?’ sorusuna yanıt verebilmek neredeyse imkansız. İşte şimdi AKP böyle bir yapısal krizin eşiğinde, çürümüş bir örgüt içinde çürük ayıklamaya çalışacak. Bu temizlik hareketinden sonra ise artık bir siyasi partiden söz etmek mümkün olmayacak. Tümüyle lidere bağlı, sadece onun karizması ve popülaritesi üzerinden yol alacak bir siyasi örgüt kalacak geriye...

Marjinal lümpenler kalır geriye

“Zaten öyle değil miydi?” diye sorarsanız, “Siz bu cadı avından sonra geriye kalacak AKP’yi görün bir de...” olur cevabım. Bu AKP için sonun başlangıcı, ama yanlış anlamayın iktidardan düşmesini kast etmiyorum. Sadece AKP’nin tüm kurucu değerlerinin ve çatlak patlak kalan koalisyon özelliğinin sonunun... Bundan sonra geriye yamalı bir İhvan görünümlü lider örgütü kalacak...Ve içinde gizlenmiş pek çok tehlikeli örgüt... Tekfirci selefi terör yanlısından mezhepçi faşistine, mafya bozunutusu lümpeninden cukkacısına... Artık AKP içindeki eğilimleri sayarken, bunlardan söz edeceğiz. Bu hem iyi hem de kötü bir haber... İy haber, zira böyle bir yapı uzun süre Türkiye’yi yönetemez ve yok olur gider, kötü haber ise gidene kadar halka sabah akşam kan kusturur! 
Müzakerelerin

Önceki ve Sonraki Yazılar