
Duvarlara sorduğumuz sorular
Mehmet Yılmaz, çok uzun bir süre, köşesinde Pazartesi Soruları sordu. Ama her ne olduysa, 2013 başlarında sormayı bıraktı. Sormuyor mu? Soramıyor mu? Yanıt alamadığı soruları tekrarlayıp durmaktan sıkıldı mı? Bilmiyorum.
Elbette vardır bir nedeni. Ancak benim, çok eski tanışı ve bir okuyucusu olarak içime sinmiyor. Ayrıca araştırdım, Yurt Gazetesi’nde Sansür İşleri Bölümü yok. Böyle bir bölüm açmak akıllarına gelmediği için sansürcü kadrosu da boş! Biraz da buna güvenerek Mehmet Yılmaz’ın Pazartesi Soruları’nı evlat edinmeye karar verdim. Kendi sorularımı da ekleyerek, Pazartesi günleri bu köşemi sorulara ayıracağım. Eğer sizin de sorularınız varsa, beklerim. (Yakında sizlerle bağlantı kurabileceğim bir mail adresim olacaktır.. O zamana kadar gazeteye gönderirseniz ileteceklerdir.)
Arınç suikastı.. Kralın hediyeleri
Hatırlatmak için, Mehmet Yılmaz’ın köşesindeki sorularla başlayalım. Yılmaz, inat ve ısrarla şu soruları soruyordu:
1) KPSS sorularını çalıp, Türkiye çapında belirlenmiş kişilere dağıtan suç örgütü neden ortaya çıkarılamıyor? Başbakan Erdoğan, bu rezalet ortaya çıktığında MİT Müsteşarı'nı ve Emniyet Genel Müdürü'nü özel olarak görevlendirmiş, "Suçluları bulun, dosyayı da önce bana getirin" demişti, hâlâ ortada yakalanan kimse yok. Bu suç örgütünü kim koruyor?
2) Bülent Arınç'a suikast iddiası doğru değil miydi? Memleketin Başbakan Yardımcısı'na suikast düzenleneceği haberi patladığında Türkiye ayağa kalkmıştı ama ne açılmış bir dava var ne de tutuklu ya da tutuksuz bir sanık . Bu iddia bir palavradan mı ibaretti?
3)Suudi Arabistan Kralı, ziyaret ettiği ülkelerin liderlerinin eşlerine pahalı mücevherler armağan etmesiyle de tanınıyor . Kral, Türkiye'ye de geldi, izzet-i ikram ile ağırlandı ama verdiği armağanlar ile ilgili bir beyanname verilmediğini, yasalara uyularak armağanların ilgili kuruluşa devredilmediğini artık biliyor sayılırız . Bunca kez sordum, beyan edilmiş olsaydı burnuma belgenin bir örneğini dayarlardı, yapamadılar . Hediyeler neden beyan edilmedi ve şu anda neredeler?
Cezaevleri.. Cemevleri.. Silah kargoları..
Mehmet Yılmaz işte bu soruları artık sormuyor/soramıyor veya sormaktan bıktı. Aslında Türkiye’de herkes benzer durumda. Çünkü soruları duyan yok. İktidarın umurunda değil. Geçmişte hiç değilse tevil yoluna giderlerdi. Yalan yanlış da olsa açıklama getirmeye çalışırlardı. Artık buna bile tenezzül etmiyorlar. Sadece yapıyorlar. Yasaları hiç sayıyorlar. Kendi kurallarını dayatıyorlar. Fütursuzca. Gücü sonsuz zanneden bir şımarıklıkla. Duvarlara bağırıyoruz. Duvarlara konuşuyoruz. Belki de milyonlarcamız bir arada bağırsak duyacaklar, ama seslerimiz (en azından şimdilik) duvarları aşamıyor. Bu arada, neler olup bittiğini fark etmiyoruz.. Dikkat etmiyoruz.. Unutuyoruz..
Oysa unutmamak, fark etmek gerekiyor. Bu nedenle, sorular önemli. Çok önemli.
1) Profesör Hilmioğlu ve daha nice tutuklu/mahkûm cezaevlerinde ölüme terk edildi. Ey Başbakan, Adalet Bakanı fark etmeniz için ne yapmamız gerekiyor?
2) Meclis’te cemevi açılması için gelen başvuruyu Meclis Başkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı’na havale etti. Diyanet de “Aleviliğin ibadet yeri de camidir, cemevi olamaz.” dedi. Bunun bir adım sonrası “camisi olmayan / camiye gitmeyen Müslüman sayılmaz” fetvası ve damgası mıdır?
3) Diyanet’in hemen her konuda fetva makamı haline getirilmesi.. Süt Kardeşliği yasası.. Eğitim sistemindeki kökten değişimler.. Liberallerin, bu ülkenin nereye gittiğini görmeleri için başka ne gibi işaretlere ihtiyaçları var?
4) Öcalan’ın, Karayılan’ın ve BDP kadrolarının söyledikleri ortadayken, Başbakan’ın “Öcalan’a vereceğimizi verdik, hepsi bu” demesi.. Meclis’te yasal düzenlemeye gerek olmadığını savunması.. “Silahları bırakmadan çıkamazlar” açıklaması.. Süreci kayıtsız koşulsuz destekleyenler acaba şimdi ne diyecek? Onlar mı yanlış anladı? Erdoğan mı, kamuoyu araştırmalarına bakıp geri adım attı? Barışa asıl darbenin; böyle samimiyetsiz, gerçeklerden kopuk çıkışlar olduğu ne zaman görülecek?
5) Uludere katliamını AKP oylarıyla örtbas edenler.. İsrail’i dize getirdik diye böbürlenip o katliamda sevdiklerini kaybedenlerden bir özrü esirgeyenler.. Uludere’siz barış olur mu?
6) Dünyanın en etkin gazetelerinden New York Times, “Türkiye’nin Ankara’daki Esenboğa Uluslararası Havaalanı’na, Ürdün, Suudi Arabistan ve Katar’dan silah yüklü 160’dan fazla kargo uçağı iniş gerçekleştirdi” diye yazdı. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü Sözcüsü Hugh Griffiths de, “Bu seferlerdeki yük tahminen 3 bin 500 askeri teçhizat” dedi. Buna benzer ciddi iddialar daha önce de Meclis gündemine taşınmıştı. Başbakan Erdoğan ya da ilgili bakanları bu konuda ne zaman bir açıklama yapacak?
7) Suriyeli mültecilerle ilgili olarak hep merkezi idarenin harcadığı paradan söz ediliyor. Suriye sınırına komşu veya yakın illerin yerel yönetimleri son bir yılda bu konuda ne kadar harcama yaptı? Vatandaşın vergisini nasıl, nereye aktardı?
Soru çok.. Şimdilik bu kadarıyla yetinelim.. Ama pazartesi günleri sorularımızı sormaya devam edelim. Sesimizi çoğaltırsak duvarları aşacaktır. Adalet arayan, özgürlük bekleyen herkese sevgilerle..