'Baş…'

Bu yazı tamamen hayal mahsulüdür. Gerçekle benzerlik halinde mesuliyet kabul edilmez…

***

Emrindeki bir medya grubunun performansından memnun değildir… Onun, kendisi üflemeden ötecek bir borazan halini alması için el değiştirmesine; eski sahibe ödenecek paranın da (450 milyon dolar deniyor) bazı işadamlarından toplanmasına karar verir…

***

Birinci ve ikinci işadamı telefondalar şimdi…
Birincinin kafası karışmış. “30” istemişler, ne yapacağını soruyor.
Asıl ikinci ne yapsın! Ondan “100” istenmiş. 100 milyon dolar! “Beyefendi” ile görüşeceğini söylüyor.
Beyefendi lafını duyan diğeri heyecan yapıyor, ‘1 Numara’ olup olmadığını soruyor.
Cevap olumsuz… Bu olayda çünkü “beyefendi” denilen kişi, sıralama yapmak gerekirse, ‘2 Numara’… 1 Numara adına yani paraları toplama görevini üstlenen kişi.
2 Numara, sıkıntıda olduklarını, ama bu işi halledeceklerini, 40 yılda bir böyle bir görev verileceğini, bunun kaçarı olmadığını, başkalarına da bakacaklarını, zorlama olmadığını söylemiş birinciye.
“Vereceksiniz. Vermezseniz, başka verecek buluruz. Ama bundan sonra siz de nah ihale alırsınız” demiş Türkçesi.
Ne yapsın o da? Ne emir verilirse, elinden geleni yapacağını söylemiş. “Ne diyeyim? Bana diyecek bir şey bırakmadı ki abi!” diyor ikinciye. “Üfff!” diye de kapatıyor telefonu sıkıntıyla..

***

Üçüncü işadamı ile ikinci işadamı bu kez telefondalar…
Üçüncüden de “100” istenmiş. “Ne (biip) yiyeyim ya!” diye soruyor.
İkinci de hala kendisine gelememiş, “Ben de sarhoş gibiyim ya!” diyor.
Üçüncü şikâyetini artırıyor, “Ya ben var ya, ben cenaze gibiyim! Burama geldi, bu işkence ya!” diye konuşuyor
“Yarın hallettim” diyeceğim, “Yarın beni çağıracak!” diyor korkulu bir sesle.
Korktuğu kişiden “Baş…” diye söz ederken tam; dinlenme şüphesi taşıdığı için, sesini alçaltıyor. Devamındaki iki hece zor duyuluyor.
Sonra ama en güzel sözünü söylüyor üçüncü. Para isteyenlerin pervasızlığına, cüretkârlığına, arsızlığına tepkili:
“Yer yerinden oynar, bunlar farkında değiller ya!” diyor. Biri bir ötse, bu iş bir ortaya çıksa vurgusuyla…
İkinci küfürbaz da bir adam. Rüşvet isteyenleri, anneleriyle bağlantılı olarak tanımlıyor. Paşa paşa ödeyeceğini bilse de hava atıyor:
“Öyle kızmışım ki, bir anda rest de çekebilirim, anam avradım olsun o haldeyim yani!” diyor. Çek hadi…

***

İkinci ile birinci yine telefondalar…
Parayı verecekler, çaresi yok da… Nasıl çıkacak bu para, nereden çıkacak sonra; konu o…
İkincinin gerçekçi bir çözümü var:
“Bu milletin (bir spor gazetesinin kısaltma başlığı) koyacağız, sen merak etme!”
Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez noktasına gelip rahatlıyorlar sonra…
“Ne güldük akşam ya!”
“30 verip simsiyah” olan… 100’e tamam deyip arkasından “2 tane hap” alan… “Biz alıştık bir hafta sonra sen de normal karşılarsın” diyen…
Birbirlerine anlatıyor, gülüp duruyorlar…

***

Birinci, durumu babasına da haber veriyor bu arada. Babası da birisiyle konuşup işin aslını öğrenmeye çalışıyor…
Birisi: “115-125’e kadar yardım ettiğini söylediydi de…”
Babası: “Milyon değil mi?”
Birisi: “Evet evet, milyon milyon…”
Babası: Aboo!
Birisi: Geçen Nisan ayında filan da büyük yardımlar yaptılar… Yani bu dershane kavgası falan buradan çıkıyor işte. Dershane kavgası bahane yani…
Rüşvetin yeni bir adı daha: Yardım… O İranlı için yardımsever mi demişti, hayırsever mi?

***

Sıra geliyor, bu kadar büyük paranın nasıl ödeneceğine. Kılıf sorunu yani…
“Parayı hazırladın mı?” diye soruyor ikinci, birinciye telefonda.
“Önümüzdeki hafta hazırlayacağım” diyor birinci.
“Gün ver ne zaman, adamlara gün diyeyim?” diyor ikinci. “Bana tam de, para vermekle ilgili sıkıntın var mı?”
“Bir sıkıntı yok da” diyor birinci, “Nasıl; üstüme mi alayım, şirket adına mı? Kayıtlarda nasıl göstereceğiz?” yani diye soruyor.
İkinci cevaplıyor: “Kayda bakacağız, (spor gazetesinin adı) kaydının ya!” Gülüyor sonra kendi küfrüne…
Ne zaman ödemeli? Hepsini istiyorlar, taksitle ödeme imkânı var mı? İşadamlarını aralarında hisse alıp vermesiyle işlemi meşrulaştırma yolu mevcut mu? Banka havalesi formülü riskli midir? 100 milyon doları açıktan verenler… Vesaire… Tartışıyorlar bir süre.

***

İş uzayınca ‘oğul’ da takibe başlıyor. İkinci bu kez oğulla konuşuyor telefonda, serzenişte bulunuyor, sıkıştırıldıkları için.
-Baban bana kapris yapıyor. Üzüyor beni.
-Yapmaz ya… Bu son (ilki de mi var!) meseleniz; herkes bitirmemiş işini?
-O işi toparlıyorum ben şimdi…

***

Ve son aşama; son sorun: ‘Balyaların’ nakli meselesi…
İkinci: Seninki bir şey değil ki!
Birinci: Bir şey değil de, nasıl taşıyacağım, nasıl getireceğim ya?
İkinci: Onu da sen düşün. Bıktım, her gün buraya gelip gidiyorlar.
Birinci (espri yapıyor): Traktörle mi çekiyorlar (o kadar parayı)?
İkinci: Zırhlı araba geliyor…
Dokunulmazlık zırhı, rüşvet zırhına dönüşmüş.
Özeti bu.

Çüş ve de yuh
Karşı tarafın eli de armut toplamıyor tabii. Onlar da kayıtta.
Bir ‘abi’ telefondaki, ya da bir şeyin ‘imamı’ herhalde… Bilgi veriyor, okyanus ötesine…
Bir mürit okyanus ötesi ile Peygamber’i bir arada görmüş rüyasında…
Peygamber, sosyal medyada tweet’leri okyanus ötesi lehine ikiye katlayın demiş!
Çüş!
Cevap?
“Siz de öyle yapın inşallah…”
Yuh!

Önceki ve Sonraki Yazılar