Diyanet, imamlar, çocuklar

Yurt Gazetesi altı ay kadar önce Diyanet İşleri Başkanlığı'na Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde bir soru sordu "Kurumunuza bağlı personelden kaç kişi cinsel suçlarla ilgili olarak gözaltına alındı, tutuklandı ve hakkında soruşturma başlatıldı"

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu önemli soruyu yasaların arkasına saklanarak savuşturmaya çalıştı. Kaç personelin cinsel suçlara karıştığı bilgisinin "kamuoyunu ilgilendirmediğini" söyledi. Yurt Gazetesi bu soruyu durduk yerde sormadı. Son birkaç yılda, imamlar ve din görevlilerinin  karıştıkları, dini eğitim alan çocukların mağdur olduğu cinsel suçlar gözle görülür biçimde arttı. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü'nün rakamlarına göre 2014 yılında çocuklara karşı cinsel suçlardan 18 bin dava açıldı. 2009 yılından bu yana Ceza Yasaları çerçevesinde açılan davaların sayısı yüzde 35 artarken, çocuk istismarı ve çocuklara karşı suçlara ilişkin davalar yüzde 43 arttı. Neden?

Bu soruya yanıt vermek kolay değil. İstatistiklerde cinsel istismar ve tacizin dini eğitim ve din görevlileriyle ilgili boyutu yer almıyor.

İstatistikler dini eğitim alan çocuk sayısının yaygınlaştığını da gösteriyor. 2009 yılından 2014 yılına kadar İmam Hatip Lisesi sayısı beşe katlanarak 2074'e, öğrenci sayısı ise 450 bine ulaştı. Yine aynı dönemde Kuran Kurslarının sayısı ve kursiyerler de arttı. 2009 yılında 8 bin 700 kurs ve 297 bin öğrenci söz konusuyken, 2014 yılında 15 bin kurs ve 1 milyon 164 bin öğrenci söz konusu. Bu öğrencilerin yaklaşık yüzde 10'u 15-17 yaş aralığında. 15 yaşından küçükler ise istatistiklerde yok. Oysa 2011 yılında bir Kanun Hükmünde Kararname ile Kuran Kursları için kış döneminde 15, yaz döneminde 12 olan yaş sınırı kaldırıldı. Kurslar bu kadar hızla artarken öğretmenler de rastgele seçildi. Aynı Kararname ile "İmam Hatip ve Kuran Kurs Öğreticisi" ünvanını taşıyanlar ve yetmediği yerlerde fahri olarak ya da ek ders ücretiyle görev yapanlar da Kuran Kursu öğreticisi kadrolarına atandılar.

Resmi kurslar dışında, kaçak kurs işletenlere verilen cezalar da düşürüldü ve ortadan kaldırıldı. Canı isteyen vakıf, dernek çocukları toplayıp eğitim vermeye başladı. Belirli bir yaşın altındaki çocuklarla eğitimsiz, kontrolsüz din görevlilerinin dini eğitim üzerinden karşılaşmaları ciddi biçimde arttı.

Bütün bunlar yapılırken "laikliği" tartışıyorduk.

Şimdi Karaman'da 45 çocuğun kurban olduğu öne sürülen taciz vakasını tartışıyoruz.

Olay Konya'da psikiyatriste giden bir çocuğun uğradığı saldırıyı doktora anlatmasıyla ortaya çıktı ve gerisi çorap söküğü gibi geldi. Aileleri köyde yerleşik bu çocuklar kentte okuyabilsinler diye Ensar Vakfı ve Karaman İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip Mezunları Derneği'nin (Kaimder) yurtlarında kalıyordu.

Önce Savcılığın yayın yasağı geldi. Küçük çocuklar söz konusu olduğu için yayın yasağı anlaşılabilir bir şeydi. Ancak konu bununla sınırlı kalmadı. Ensar Vakfı ve Kaimder'in olayla bağı, sorumluluğu gizlenmeye çalışıldı.

Ensar Vakfı Başkanı Cenk Dilberoğlu Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan röportajında sorumluluğunu geçiştirmeye çalışıyor. Diyor ki  "suçlanan şahıs 2013 yılında beş ay süreyle Vakfımızda gönüllü etüd öğretmenliği görevinde bulunmuş, sonra da hiçbir irtibatı olmamıştır" diyor.

Peki nasıl oluyor da Vakıfla ilişkisi kalmayan bu adam 2014 yılında Ensar Vakfı ve Kaimder'e yakın kişiler tarafından kiralanan evlerde yani yurtlarda bulunuyor?

Çocukların kaldığı yurt kime ait?

Vakıf Başkanı suçun şahsiliğinden söz ediyor.


Çocukların Vakfa ait bir yurtta istismara uğraması "suçun şahsiliği" ile geçiştirilebilir mi? Vakıf Başkanı nasıl oluyor da rehber öğretmen tarafından ortaya çıkarılan, savcılığa bildirilen hatta bir yerel internet sitesinde yayınlanan olayı "şahıs gözaltına alındıktan sonra haberimiz oldu" diyebiliyor? En önemli soru da onca çocuğa istismarda bulunan öğretmen için "Kimsenin alnında tecavüzcü yazmıyor" diyor.

Sadece Vakıf başkanı değil devletin Valisi de, savcılıktaki ifadelere rağmen olayın "Vakıf evlerinde" geçtiğini örtbas etmeye, gizlemeye çalışıyor. Birgün Gazetesi ve Gazeteport internet sitesi meselenin peşini bırakmadı. Buna karşı Karaman'daki yerel haber siteleri sanık öğretmenin Ensar Vakfı ve Kaimder'in etkinliklerinde çocuklarla birlikte çekilmiş fotoğraflarını sildirerek konuyu kapatacaklarını düşünüyorlar.

Mesele dini eğitim değil, dini eğitimin kontrolsüz, eğitimsiz, ruh sağlığı tartışmalı "din görevlisi" ya da "dindarlığı yeterli bulunan" kişiler tarafından keyfice verilmesi, ve bunun denetlenmemesi.

Asıl tartışılması gereken tam olarak bu.

Önceki ve Sonraki Yazılar