Süleyman Karan

Süleyman Karan

Diyelim ki kan asil, beyne gitmedikten sonra ne fayda!

  Ulus devlet olma sürecinde, bir hayali farkındalık yaratmak, sosyolojik açıdan mantıklı olabilir. Hani ülkenin kuruluş aşamasında bir gideri vardır. Söz gelimi bizim açımızdan ‘güneş dil teorisi’ böyle bir şeydir. Bir ulus tarihini janjanlı kılmak için kullanılmış, pek çok benzerinde olduğu gibi çöpe atılmıştır. İşte ‘Türkler, tüm ulusların atası, her şeyi Türkler buldu’ gibi şeyler... Aynı durum, ulusal uyanış içinde olan halklar için de geçerlidir. Mesela Kürtler... 1990’larda Cemşid Bender diye kendinden menkul bir tarihçi-sosyolg çıkıp, Kürtler’in Sümer uygarlığını kurduğunu, yazıyı keşfettiğini, tekerleği bulduğunu falan iddia etmiştir ve inanmak isteyen de inanmıştır. Bu bir özdeşleşme, birey olamamış insanların aidiyet hissini kaşımak ve gerektiğinde, milliyetçilik adı altında sömürülmeyi, devletin kölesi olmayı, savaşta ölmeyi, farklı olanı öldürmeye teşne olmayı sağlar zira. 
Zehir tüm ülkeye nüfuz etti    Belli dönemlerde, muktedirler, kuyrukları sıkıştığında, bu zehri topluma zerk etmeyi bir taktik olarak kullanmaktan hiç geri durmaz. Örnek, 7 Haziran seçimlerinden sonra, Kürtler’i düşmanlaştırıp, ‘vatan, millet, Sakarya’ sakızıyla, üç ayda yüzde 10 oy devşirmek böyle bir kurnazlıktır. Ve tutar da... Mesele bunun sürdürülebilir bir şey olmamasıdır, zira milliyetçiliğin ırkçılığa evrilmesi anlık bir meseledir ve 21’inci yüzyılda böyle alık bir ideolojiyle bir toplumun sosyal, ekonomik ve politik olarak sürdürülebilir olması imkânsızdır.   İşte size bir örnek... Kendi tabanını ve yakın çevresini milliyetçilik ekseninde toplayan ve bu zehri salan iktidar, şimdi kendisi için oy deposu olarak gördüğü, her türlü sömürmeyi uygun bulduğu Suriyeli gariban sığınmacıları kullanmak için yol ve yöntem araşıyında... Saray’daki kişi, 2 milyon 700 bin kişiyi vatandaşlığa alacağını dünya aleme duyurmuş bulunuyor keyfince... Büyük olasılıkla, en azından kendi seçmeninden de destek alacağını umuyor, ama görünen o ki, bu topraklara saçtığı zehir sebebiyle, hiç de öyle olmayacak. İlk kamuoyu yoklamaları gösteriyor ki, halkın yüzde 90’ı Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesine karşı çıkıyor. Buraya kadar bir mesele yok, zira 2 milyon 700 bin demek küçük bir ülke nüfusu demek, ve millet haklı olarak böyle bir yükü istemiyor. Yine buna karşı çıkanların bir bölümü, özellikle de AKP’den nefret eden kesim, haklı olarak bu sığınmacıların büyük bir bölümünün gelecek seçimlerde AKP için oy deposu olacağını, yine bir bölümünün çeteleşerek, günü geldiğinde AKP için bu halkın yurtseverlerini katledeceğini öngörüyor. Bunların bir bölümü doğru tespitler, ancak meselenin bir başka yüzü utanç verici... 
‘Irkçı demokratlık’ da olurmuş!   Kendisini demokrat, seküler, hümanist olarak tarif eden Türkiyeliler’in hiç de azımsanamayacak bir bölümü, sosyal medyada, kafede, her sohbette, Alman Neonazileri Türk gurbetçiler için ne diyorsa, aynısını Suriyeliler için söylemek konusunda birbiriyle yarışıyor. Temel argüman ‘Arap nefreti’... Bunun üzerine onlarca farklı nefret söylemi geliştiriliyor. Akıldışı bir şekilde, “Bunlar terörist, bunlar IŞİD’ci... Hepimizi keserler” diyebiliyorlar. Yani 2 milyon 700 bin savaştan kaçan çoluk çocuk, kadın, yaşlı o bu, hepsi teröristmiş! Bir diğer ve insanlıktan nasip almamış söylem ise “Vatanlarını savunmak yerine, kaçtılar. Bunlra ödlek, bunlar vatan haini...” Sanarsınız ki, bunu söyleyen Cengiz Han’ın ordusundan bir cengaver, yok yahu!.. Poposunu kaldırıp AKP’nin o rezil dış politikasına karşı tek bir eyleme katılmamış, dost sohbetlerinde fısıldayarak küfür etmeyi muhalefet sanan tipler bu fos kabadayılar... Hani mantar çtabancası patladı mı, zıplayıp, fenalaşan bu zevat, kahramanlık türküleri çığırıyor bir haftadır!    Hele hele bu vatanı kendi bahçesi sanan pek bir ‘çağdaş’ hanımefendilerin, ‘Ülkemde Suriyeli istemiyorum’ paylaşımları var ya... Sanki haşerattan söz ediyorlar. Tiksiniyorlarmış bu garibanlardan... Hem bunlar bayramda sınırın öte yakasına geçebiliyorsa, tümüyle defolup gidebilirlermiş ‘onun ülkesi’nden... Ve onun vergileriyle besleniyor, onun vergileriyle giyiniyorlarmış!.. 
  Bir söylemlerinde de akıl olsa bari!    Kültürsüzlüklerine mi, densizliklerine mi, vicdansızlıklarına mı laf söylemeli?.. Mültecilik çağdaş insan toplumlarının en temel insan haklarından biridir... Mültecinin temizi, pisi olmaz. Mülteci hayatını kendi ülkesinde devam ettirme olanağını yitirmiş insanlardan oluşur ve her vicdanı olan toplumun bunlara sahip çıkması gerekir. Vatandaşlıktan söz etmiyoruz, bunu savunmuyoruz. Ancak onlar Saray’daki kişinin ortaya attığı laftan yola çıkıp, bal gibi de içlerindeki ırkçılık zehrini kusuyorlar... “Ülkemde Suriyeli istemiyorum” diyenler, külliyen bu insanların bu ülkeden kovulmasını istiyor. ‘Çoluk çocuk gitsin, kendi ülkesinde ölsün, bizi rahatsız etmesinle’ ruh halindelir...    Çünkü onlar pis, çünkü onlar Arap, çünkü onlar vatan haini!.. Buna Türkçe’de de, Arapça’da da, Buşmanca’da da ırkçılık deniyor. Buna her dilde, kendini üstün görme, insanlıktan nasibini almamak deniyor. Ve biliyor musunuz ki, kendi damarlarında asil kan dolaştığını sananlar, kendilerini barış ortamında Boğaç Han sananlar, kendilerini her ne halt sanarlarsa sansınlar, bu tuzağa düşerler. O asil kan sadece damarın bir bölümünde dolaşır, ne kalbe gider, ne de beyne... O sebeple tüm ırkçılar vicdansız ve ahmaktır. Ahmaklığa gere yok, bırakın dört gruptan kan rahat rahat kalbinize ve beyninize gitsin ki, insan olmanın ayırdına varın!

Önceki ve Sonraki Yazılar