Kur'an zikir olmaktan çıkarılınca

Kur’an’ın esas zikir olduğu yolundaki emrin arkaya atılıp onun tersinin dinleştirilmesinin sonucu ne olmuştur? Kur’an, bunun cevabını, çok açık biçimde veriyor:

“Kim Rahman'ın Zikri'ni/Kur’an’ı görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur. Bunlar onları yoldan tamamen saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.” (Zühruf, 36-38)

Kur’an zikrine sırt dönenlerin şeytanla birlikteliğe itilecekleri, başka vesilelerle de ve yine Zikir kelimesi kullanılarak ifade edilmiştir:

“Şeytan onları kuşattı da Allah'ın zikrini/Kur'an'ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat edin! Şeytanın hizbi, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” (Mücâdile, 19)

“Kim Rabbinin zikrinden/Kur'an'dan yüz çevirirse Rabbi onu, gittikçe yükselen bir azaba sokar.” (Cin, 17)

“Kim benim zikrimden/Kur'anımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/dar bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.” (Tâha, 124-126)

İslam dünyasının sürünüş tablosunu, görünüşü ve gerekçeleriyle bundan daha etkili biçimde anlatacak bir beyan bulunamaz. Tanrısal kitaba sırt dönmenin hangi hüsranlara yol açabileceğini de yine Zikir kelimesini kullanarak yine Kur’an vermiştir:

“Yemin olsun, size bir kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?” (Enbiya, 10)

KUŞADALI İBRAHİM’İN YARATTIĞI DEVRİM

Tasavvuf-tarikat tarihinde bu Kur’ansal gerçeği hayata geçiren bilgin, Türk sûfî düşünürü Kuşadalı İbrahim Halvetî (ölm.1845)  olmuştur. Zikretmenin Kur’an okumak olması gerektiğini, bunun için de Kur’an dışı zikirlerin tasavvuf bünyesinden çıkarılması lüzumunu ilk kez ilan eden Kuşadalı, bu düşüncesiyle İslam tarihinde büyük bir devrimin temsilcisidir. Kuşadalı, tekkelerin artık devrini doldurduğunu, çünkü bu mekânların meyhane ve kerhaneye dönüştürüldüğünü, Allah’a varışın artık, Hz. Peygamber döneminde olduğu gibi, tüm yeryüzünü mabet olarak algılamakla gerçekleşeceğini söyleyen büyük önderdir.

Atatürk’ün doğumundan 30 küsur yıl önce ölen Kuşadalı, bu düşüncelerinden bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Türk aydınlanma devriminin mimarı büyük Atatürk’ü müjdeleyen bilgedir. Bu bakımdan biz, Atatürk-din bağlamlı bir çalışmanın Kuşadalı’yı ihmal etmesini çok büyük bir kayıp sayarız. Atatürk’ün ne yaptığını ve niçin yaptığını anlamanın İslamî anahtarlarından biri de, Kuşadalı’nın fikir dünyasını tanımaktır. Ayrıntılar için bizim ‘Kuşadalı İbrahim Halvetî’ adlı eserimize bakılmalıdır.

Kur’an, Allah’ı yalnız Kur’an’daki anılış şekliyle anmayı tevhidin kaçınılmazlarından biri olarak tescil eder ve müşrik zihniyeti en çok rahatsız eden şeylerden birinin de Cenabı Hakk’ın Kur’an’daki şekliyle anılması olduğunu kayda geçirir:

“Rabbini yalnız Kur'an'da andığın zaman/Kur'an'da yalnız Rabbini andığın zaman, nefretle kıçlarına doğru geriye dönerler.” (İsra, 46)

Dinin Kur’an’a teslim edilmesi ve Allah’ın, Kur’an’da tanıtıldığı şekilde anılması, şirke bulaşmış zihniyetleri rahatsız eden temel olgulardan biridir. Bu rahatsızlığın belirgin görüntülerini, gizli şirke batık dinci ekiplerde izlemekteyiz. Allah, bu ekipler için, ancak kendi efendileriyle birlikte ve kendi efendileri bağlamında anıldığında bir anlam ifade etmektedir. Hatta bu şirk şaibeli zihin sahiplerinin bazıları, din bahsinde yapılacak müzakere ve tartışmalarda kendi efendilerinin yazdıkları dışında referans istememektedir.

Böyle bir tavır, Kur’an’ın hemen her sayfasında şikâyetçi olduğu şirkin dehşet verici bir görünümüdür.

Önceki ve Sonraki Yazılar