Doğruya doğru, yanlışa yanlış demeliyiz ki…

Geçen hafta işten çıkmış eve dönüyordum ki telefonum çaldı ve açtığımda kendisini Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı (YÖK) Yekta Saraç’ın danışmanı olarak tanıtan bir bey, “Müsait olup olmadığımı sorduktan sonra Yekta Bey’in selamları olduğunu ve kendisinin isteği üzerine aradığı belirtti. Danışman arkadaş, Yekta Bey’in, yazılarımdaki eleştiri ve önerilerimi dikkatle takip ettiğini ve bu nedenle de eğitimle ilgili katkılarımdan ötürü teşekkürlerini ilettiğini” söyledi.
En başta yükseköğretimin en tepedeki isminin yazılarımı takip etmesi ve özellikle beni aratması açıkçası beni çok mutlu etti. Çünkü eğitim herkesimi çok yakından ilgilendiren hassas bir konu olduğu için, sunulan görüşlerin ve önerilerin hatta eleştirilerin en yetkili kişiler tarafından dikkate alınması gerekir diye düşünüyorum.
Sonuçta amacım, bağcıyı dövmek değil, ülkemin nitelikli, çağdaş, dünya ile rekabet edebilecek eğitim sisteminin üzümlerini yemek. Bu nedenle bu ülkenin eğitim sisteminin düzelmesi adına görüşlerimi, önerilerimi ve eleştirilerimi objektif bir şekilde kalemim döndükçe yazmaya devam edeceğim. Doğruya doğru yanlışa yanlış dendikçe ve yetkililer tarafından yapılan eleştiriler, öneriler dikkate alındıkça ancak yol alınabilir. Tabii ki sadece eğitimde değil diğer alanda da olması gereken budur.

YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın, göreve gelir gelmez son yıllarda yükseköğretimde kangrenleşen bazı sorunlara çözüm üretmesi bence önemlidir. Doktora, yüksek lisans yapmanın artık zorlaştırılması, “merkezi yerleştirme puanı” ile üniversite ve bölümler arası esnek yatay geçişin ara dönemde üstelik birinci sınıftan itibaren artık yapılabilmesi, tıp, hukuk gibi toplumsal açıdan önemli bölümlerin itibarının kurtulması adına taban puan uygulamasına geçilmesi vs. yıllardır dile getirilen sorunlardı.
Yine yazılarımda ve hatta televizyon programımda üzerinde çok durduğum bir diğer konu da üniversite-sanayi işbirliği konusuydu.  Bununla ilgili olarak da “daimi komisyonun” kurulması ve ilgili çalışmaların başlatılması,  Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na öneriler sunulması bence yerinde ancak geç kalınmış bir uygulamadır.
Eğer şimdi yükseköğretimde bazı sorunlar çözülüyorsa ve bununla ilgili adımlar atılıyorsa bize alkışlamaktan başka bir şey düşmez. Ancak bu çözümlerin devamı da getirilmelidir. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, yanlış ve eksik işler yapıldığı zamanda herkesin eleştiriye de açık olmak gerekir.
Tabi yükseköğretimde çözülmeyi bekleyen daha çok sorun var. Mesela YÖK’ün yapısı ve işleyişi şeffaf, dinamik ve demokratik hale getirilmelidir. 12 Eylül darbe ürünü olan YÖK’ün ismine karşı bile iticilik oluşmuşken bu konuda bugüne kadar en ufak bir adım atılmamıştır. Tabi bu işin kolay tarafı, önemli olan YÖK’ün şu anki yapısının ve işleyişinin başta üniversiteler ve toplumun büyük kesimi tarafından kabul görmemesidir. Üniversitelerin akreditasyon işlevini yürütecek bir yapıya elbette ihtiyaç vardır. Ancak YÖK mevcut haliyle artık çağın çok gerisinde kalmıştır. Bu konuda neden hala adım atılmıyor?  Bunu da birilerinin çıkıp açıklaması gerekiyor.

Toplumun büyük kesiminin beklentisi, eğitimin her kademesinde yaşanan sorunların çözüme kavuşturulmasıdır. Bu sorunlar ancak konuşularak, tartışılarak çözülebilir. Dünya Mars’a uydu gönderirken, dünyaca ünlü milyon dolarlık markalar üretirken bizim kısır, gereksiz tartışmalardan kurtulmamız gerekmez mi? Keşke eğitim şûralarında da sığ tartışmalardan kurtulup bilimsel projeler tartışılabilse! Ama nerede… Son eğitim şûrasında, günlerce ülke gündemini gereksiz işgal eden konuların konuşulmasının söyler misiniz kime faydası oldu? Tabi ki, hiç kimseye faydası olmadı. Bakın eğitim, sağlık gibi toplumu yakından ilgilendiren konularda uzlaşı sağlamadan alınan her karar belki kısa vadede iktidarlar için olumlu gözükebilir ancak uzun vadede bu ülkeye hiçbir faydası olmaz.
Türkiye bugün uçağını, otomobilini ve birçok makine-sanayi ürününü ithal ediyorsa bunun en büyük sebebi yıllarca yanlış yönetilen eğitim sistemidir.  Enerji kaynakları, verimli toprakları ve stratejik açıdan önemi olan Türkiye, eğer bugün genç nüfusunu tam anlamıyla harekete geçiremiyorsa bunun en büyük nedeni eğitim sistemini yanlış kurgulayan ve yöneten siyasiler değil midir?

Önceki ve Sonraki Yazılar