Dörtyüz milyonun ölümünü planlamak

1996 yılında Dünya Gıda Zirvesi 800 milyon civarında olan açların sayısının 2015 yılına kadar yarıya indirilmesini kararlaştırmıştı. Bunun anlamı aslında 400 milyonu ölüme terk etmek idi. Zirve sonucu yapılan açıklamada hedefe varmak için yılda 4 milyar dolar harcamak gerektiği belirtilmişti. Demek ki bütçe 8 milyar dolara çıkarılsa açlık bitirilebilecek idi. Ama değil 8 milyar dolar, 4 milyar dolar bile bulunamadığı için bu hedefe bile ulaşmak çok zor görünmektedir.

11 Eylül 2001’de New York’ta ikiz kulelere çarpan uçaklar 3000 kişinin ölümüne neden olmuş idi. Bunu bahane eden ABD Afganistan ve Irak’ta teröre karşı savaş adı altında hegemonya mücadelesini yürüttü. Bunun bütçesi ise yılda 300 milyar dolardan fazla oldu. Hâlbuki aynı 11 Eylül’de, bir gün içinde bütün dünyada beş yaşın altında 16 500 çocuk beslenemediği için ölmüştü.

Bu olay kimse tarafından terör olarak nitelendirilmemektedir. Açlığın teknik bir olay değildir. Açlık bir bölüşüm sorunudur ve özünde politiktir. Bunu kanıtlayan bir açıklamayı bizzat Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Genel Sekreteri Jacques Diouf yapmıştı. Söylediği şuydu: “Eğer dünyada üretilen gıda insanlar arasında eşit olarak bölünseydi, kişi başına her gün 2760 kilokalori düşerdi.”

Açlığı sona erdireceğiz diye 1960’lardan bu yana dünyaya dayatılan, çoğu ziraat fakültesinde bu güne kadar öğretilmiş olan endüstriyel tarım ise bu açlığı sona erdirmediği gibi, dünyayı da kirletmeye ve iklim değişimine yol açmaya devam etmektedir. Şimdi şüphesiz bazı savunucuları “alternatif yok” diyecekler. Alternatif vardır. Burada bir büyük çalışmayı duyuralım.

Essex Üniversitesinin 52 kalkınmakta olan ülkeden 208 sürdürülebilir tarım girişimi hakkında hazırladığı veri tabanı çok güzel bilgiler sağlamaktadır. Birçok girişimlerde ürün verimi iki mislinden fazla artmıştır. Sulanmayan ürünlerde verim %50 veya 100, hatta bazı yerlerde daha fazla artmıştır. Sulanan ürünlerde verim artışları %5 ve 10’lar düzeyindedir. Bu girişimler organik, yarı organik, düşük endüstriyel girdili sürdürülebilir tarım veya permakültür şeklinde isimlendirilebilmektedir. (kaynak için bakınız: University of Essex, Safe World Research Project, The Potantial for Sustainable Agriculture to Feed The World” Case Studies, Essex, 2000)

Şimdi her Allahın günü çok uluslu firmaların tohum ve ilaçlarına biat etmemizi öneren bazı kişilere dönelim ve soralım: Nereye hizmet ettiğinizi biliyor musunuz?

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar