Dövizi kim yükseltiyor, sorumlu kim?

GÖZÜMÜZ kulağımız Dolar’da Euro’da. Hop oturup hop kalkıyoruz. Bugün ne oldu? Kaça çıkacak? Düşerse ne zaman düşer? Nereye kadar düşer? Ne yapalım? Alalım mı? Satalım mı?

Dolar 7, Euro 8 lirayı aşınca, BDDK ve Merkez Bankası nihayet likiditeye ilişkin bazı önlemler aldı. Dövizin yukarı doğru olan trendi şimdilik durmuş gibi görünüyor.

Resmi makamlarda oturanlar ise kısa bir duraklamadan sonra söylemlerine geliştirip pozisyonlarını aldılar; Türkiye’ye karşı ekonomik bir savaş var, topyekün mücadele etmemiz gerekir.

Söylediklerinde kısmi bir haklılık payı yok değil. Reel kur endeksine göre baktığımızda Temmuz sonu itibarıyla Dolar kurunun olması gereken seviye 3,80 civarında. Ağustos ayı enflasyonun yüzde 2 gerçekleşeceğini öngörsek bile Ağustos ayı sonu itibarıyla Doların olması gereken rakamı 4 lirayı bulmuyor. Hadi diyelim Türkiye’nin ciddi ekonomik ve politik riskleri var dolar olsun 4,50 lira. 50 kuruş da benden 5 lira.

5 liranın üzerindeki bütün rakamlar ciddi spekülatif hatta manüpulatif unsurlar içeriyor. Ekonomide bir kez ipler kopunca ve ciddi bir güvensizlik oluşunca kimse nerelere gidilebileceğini öngöremez.

Ancak döviz kurundaki bu hızlı yükselmenin Türkiye ekonomisinin gerçekliklerinden çok ötede anlamlar ifade ettiği de bir gerçek.

Bildiğiniz üzere, komşumuz İran’a bir ambargo süreci başladı. Ambargonun ilk aşaması geçtiğimiz günlerde yürürlüğe girdi. İkinci aşamasına ise 5 Kasım tarihinde geçilecek. Asıl etkinin bu ikinci aşamada ortaya çıkmaya başlayacağı öngörülüyor. Amerika Türkiye’ye de bir karar ver diyor. Benimle misin? İran’la mı? İran’la çalışacaksan ben yokum.

Bu sürece doğru gidilirken döviz kurunda yaşadıklarımız sadece ön uyarılar. Brunson falan işin hikaye kısmı. Erdoğan’ın yapacağı tercih hem kendi kaderini hem de ülkenin ve ekonominin kaderini belirleyecek. Önümüzdeki günler bu tercihin ne olduğunu çok daha net bir biçimde göreceğiz.

Ancak, tüm bu sıkıştırmaya rağmen ekonominin bu kadar kırılgan bir yapıda olmasının elbette bir sorumlusu var ki o da Erdoğan ve AKP hükümetleridir. 16 yıldır Türkiye’yi yöneten bir siyasi irade var. Bunu görmezden mi geleceğiz?

Türkiye ekonomisinin bu kadar borçlanmasının, bu kadar büyük miktarlarda cari açık vermesinin ve Türk şirketlerinin bu kadar dışa bağımlı halde tutulmasının sorumlusu kim? 16 yıldır ülkeyi idare edenler ekonominin bu yapısal sorunlarına niye bir çözüm üretemediler? Bu soruları sormayacak mıyız? AKP hükümetleri dönemi boyunca dışa olan bağımlılığın daha da derinleştiğini görmeyecek miyiz?

2002’den beri ülkeyi yöneten zihniyet kolaya kaçtı. Paranın bol olduğu dönemlerde sıcak parayı Türkiye’ye çeken politikalarla işlerin yolunda gittiği koşullardan yararlandı. Türkiye ekonomisinin dışa olan bağımlılığı ve kırılganlığı arttı. Ama unuttukları bir şey vardı dışa bağımlı bir ekonomide ulusal ve milli bir siyaset geliştirilemez. Ekonomisi dışa bağımlı olan bir ülkenin siyaseti de dışa bağımlı olur. İstediğiniz kadar milliyim deyin bir sabah kalkarsınız ki kriz bacayı sarmış.

Önceki ve Sonraki Yazılar