“Du bakali nolcek”

Damat işe hızlı başladı.
Hem yurt içi hem de yurt dışı çevrelerle ekonomiye dair önemli görüşmeler yapıyor.
Mesajlarını da yazılı olarak vermeye tercih ediyor.
Ekonominin ve siyasetin yeniden dengelenmesi gerektiğinin farkında.
Ekonomi çevrelerine mali disipline dönüleceğini, piyasanın tedirginliklerini anladıklarını, Merkez Bankasının her zamankinden daha etkili olacağını ve proaktif bir pozisyon takınacağını falan söyleyip duruyor.
Ancak tam bunlar olurken Merkez Bankası, Salı günü yaptığı toplantıda piyasa gereklerinden kopuk bir biçimde faiz oranlarını sabit tutma kararı aldı.
Böylece yeniden başa dönülmüş oldu.
Damadın bütün çabaları boşa çıktı.
Çünkü piyasalar, faizlerin en az bir puan arttırılmasını bekliyordu.
Piyasa faizleri yüzde 20’lerin üzerine çıkmıştı ve enflasyon artış eğilimindeydi.
Böyle bir durumda bağımsızlık iddiasındaki bir Merkez Bankasının faizleri yükseltmesi gerekiyordu.

Ama bizim Banka, son birkaç yılda her kur atağı sonrasında yaptığı gibi bekle gör konumuna geçti.
Bankanın bu tutumu Aziz Nesin’in “du bakali nolcek” hikâyesini andırıyor.
Burada şimdi bu hikâyeyi anlatmayacağım, bilenler bilir.
Ne olacağı belli aslında…
Son birkaç yıldır olanlar olacak…
Kur yükselecek…
Merkez Bankası izleyecek…
Sonra işler kontrolden çıkacak.
Piyasa faizi artacak…
Döviz daha da yükselecek.
Sonra Merkez Bankası, faizi ilk başta arttırması gereken miktardan çok daha fazla arttırmak zorunda kalacak.
Böylece hem faiz yükselecek hem kur…
Banka prestij kaybedecek ve durum onun gelecek dönemlerdeki etkinliği daha da azaltacak.
Peki, tüm bunları niye yapıyor Merkez Bankası, durumun farkında değil mi?
Elbette farkında, ama korku dağları sarmış.
Saraydan korkuyor, çünkü Erdoğan faizlerin arttırılmasına karşı.
Bankanın faiz arttırımı ancak Sarayın kendisine tanıdığı marjlar içinde olabiliyor.
Ortada bağımsız proaktif bir Merkez Bankası yok.
Bunu Salı günü piyasalar bir kez daha gördü.
Damat istediği kadar uğraşsın aksini ispat edemez.
Çünkü piyasalar sözlerden ziyade eylemlere bakar, yürüyüşü görmek ister.
Geldiğimiz noktada Bağımsız bir Merkez Bankası, iyi işleyen bir bankacılık sistemi ve güçlü bir mali disiplin kurulmadığı sürece piyasaların beklentisinin
karşılanması mümkün görünmemektedir.
Döviz makul seviyelere indirilmesi, faizin ve enflasyonun düşürülmesi ve sağlıklı bir büyüme zeminin oluşturulması isteniyorsa bu üç ana aksta 2001 krizinin sonrasındaki güçlü iradeye dönülmesinden başka çare yoktur.
Aksi durum ise uçurumdur.
Bunu herkes görüyor.
Umarım Saray ve Damat da görüyordur. 

Önceki ve Sonraki Yazılar