Cem Özdemir 1915'ten nasıl çark etti?

Cem Özdemir 1915'ten nasıl çark etti?

Ermeni tasarısı Alman Meclisi’nde 2001 yılında da gündeme gelmiş, Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir o dönemde tasarı aleyhinde pozisyon almıştı.

Almanya’da Yeşiller Partisi’nin öncülüğünde hazırlanan ve hükümet ortağı partilerin desteklediği, 1915 olaylarını “soykırım” olarak niteleyen ortak tasarı, Alman Meclisi’nde kabul edildi. Ancak şimdi tasarıya öncülük eden Yeşiller Partisi’nin Eşbaşkanı Cem Özdemir, bundan önceki dönemde 1915 olaylarının siyasallaştırılıp Türkiye’ye karşı kullanılmasına karşı çıkmıştı. Ermeni tasarısı Alman Meclisi’nde 2001 yılında da gündeme gelmiş, Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir o dönemde tasarı aleyhinde pozisyon almıştı. Özdemir'e bu soru soru da soruldu ama Özdemir "parlamentoların işi değil" diye karşı çıktığı tasarının nasıl "parlamentonun işi" haline geldiğini açıklamadı.

"PARLAMENTOLARIN İŞİ DEĞİL" DEMİŞTİ

Özdemir 5 Nisan 2001’de Frankfurter Allgemeine Zeitung Gazetesi’nde yayınlanan açıklamasında şöyle demişti: “Alman Meclisi/ Bundestag, Fransa Meclisi’nin izinden gidip, Ermenilerin kitlesel ölümünü soykırım olarak tanımlamamalı. Tarihi olaylara resmi tanımlama getirmek parlamentoların işi değildir. Bu tarihçilerin işidir. Bundestag, geçmişte yaşanan haksızlıklar için karar verecek merci değildir.”

ÖZDEMİR TASARIYI NİYE FEDERAL MECLİS'E TAŞIDIKLARINI ANLATTI

Yeşiller Eş Başkanı Cem Özdemir soykırım karar tasarısını neden Federal Meclis'e taşıdıklarına ilişkin olarak Deutsche Welle Türkçe sorularını yanıtladı.
-Türkiye'de bazıları Federal Meclis'in kararını Türkiye karşıtı bir girişim olarak nitelendiriyor. Siz bu görüşlere katılıyor musunuz, bu yöndeki çabalarınızın temel sebebi ne aslında?

Bakın, alınan bu kararın temel sebebi şu: Alman arşivlerine bakıldığında, Dışişleri Bakanlığı arşivlerine bakıldığında şunu açık ve net bir şekilde görüyoruz. (O dönemde) Alman diplomatları olan bitenleri takip etti. O zamanki Türkiye'de görev yapanlar bunları söyledi; ‘bir soykırım oluyor, insanlar yurdundan oluyorlar, Suriye'de çöle gönderiliyorlar, bunu engelleyelim' dediler. Ama Alman hükümeti, yani Reich hükümeti o tarihte ‘asla müdahale etmeyin, Osmanlı İmparatorluğu ortağımızdı, silah kardeşimizdi, dolayısıyla Ermenilerin başına ne gelirse gelsin bizim için önemsiz.' Böyle bir açıklama yapıldı. Dolayısıyla burada bizim de omuzlarımıza suç yüklenmekte, bir görev düşmekte. Bundan söz ediyoruz. Yani burada başka bir ülke hakkında karar vermek gibi asla bir niyetimiz yok. Zaten kararı okuyan böyle birşeyi hiçbir yerde bulamaz. Biz, bizden söz ediyoruz. Bunu da kimse —kusura bakmasın ama- yasaklayamaz, engelleyemez.

"TÜRKİYE BU KARARLARIN ÇIKMASINI İSTEMİYORSA UZLAŞMAYA KARŞI ÇIKMASIN'

-Peki, bu yaklaşımın Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına katkı sağlayacağını düşünüyor musunuz?

Bakın, bilsem ki buna en ufak bir biçimde ümit verecek, elimden gelen, yapabileceğim her şeyi yaparım bunu gerçekleştirmek için. Ama tarihe baktığımızda maalesef kaçırılmış fırsatlardan söz edebiliriz. En son Zürih Protokolü var… Zürih Protokolü'ne baktığınızda, bugün Türkiye'nin söz ettiği uzmanlar komisyonunun bu protokole dahil edildiğini görürsünüz. Yani madem ki sen bir uzmanlar komisyonu istiyorsun, o zaman niye engelledin? Demek ki burada gerçekle bağdaşan hiçbir şey yok. Sınır açılsaydı, yani Türkiye-Ermenistan sınırı açılsaydı, Dağlık Karabağ meselesinin çözümü kolaylaşacaktı. Türk ekonomisi orada yatırım yapacaktı, iki ülke yakınlaşacaktı ve bambaşka bir durum söz konusu olacaktı. Yani Türkiye eğer böyle kararların çıkmasını istemiyorsa, o zaman lütfen uzlaşmaya karşı çıkmasın.
"FİKRİMİ DEĞİŞTİRMEDİM" DEDİ AMA HANİ "PARLAMENTOLARIN İŞİ DEĞİL"Dİ SORUSUNA YANIT DA VERMEDİ

- "Cem Özdemir önceden bu tarihçilerin işi, aslında farklı konuşmuştu" denildi. Bu iddialara siz ne diyorsunuz?

Hayır, ben fikrimi değiştirmedim. Yani biraz önce söylediğim gibi en ufak bir biçimde bir ümit olsa, müzakere olabilir, iki taraf birbirine yaklaşıyor olsa, —dediğim gibi- elimden gelen herşeyi yaparım. Ama aradan süreç geçti. Hrant Dink öldürüldü. Açılan kiliseler bugün tekrar kapatılıyor. Heybeli Ada'daki Ruhban Okulu bütün uluslararası sözleşmelere aykırı olarak halen daha kapalı. Yani bugün Türkiye'de yaşayan Hristiyanlara ‘defolun gidin' deniyor. Dörtte biri Hristiyandı nüfusun, bugün yüzde birin altında. Yani başka bir şey söylemeye gerek var mı? Herkes elini vicdanına koysun ve şunu kendisine sorsun: Türkiye'nin kökeninde Enver Paşa, Tâlât Paşa, Sarıkamış'ta Türkleri, 70 bin insanı donduranlar mı köken olarak var, yoksa Kütahya Valisi gibi ‘Benim bölgemde Ermenilerin kılına dokunanlar benim kapımdan geçmek mecburiyetinde' diyenler mi? Ben onları köken olarak kabul ediyorum. Benim örneğim bunlar. Evlatlarıma bunları örnek gösteriyorum. Mevlevîleri örnek gösteriyorum, Konya Valisi'ni örnek gösteriyorum. Çünkü onlar dediler ki, ‘Ermeniler de bizim gibi bir Allah'a inanıyor, onlara saldıran, bana bir Müslaman olarak saldırmış olur.' Bir de farklı kişileri örnek alanlar var.. Katilleri örnek alanlar var. Herkes tercihini koymalı. Ben tercihimi yaptım.