Rusya, ABD ve Çin neden ‘uydu vurmayı’ öğreniyor?

Rusya, ABD ve Çin neden ‘uydu vurmayı’ öğreniyor?

Amerikalı askerler bundan tam 10 yıl önce ilk kez, füze savunma sistemine ait SM-3 önleme füzesiyle uzayda bir uydu vurdu. Gerçekleştirilen deneme, savunma amaçlı sistemin istendiği halde saldırı aracına dönüşebileceğini kanıtlamış oldu.

Sputnik, ABD’nin gerçekleştirdiği operasyonun ayrıntılarını ortaya koydu ve uydulara karşı kullanılan silahların günümüzün çatışmalarındaki rolünü araştırdı.

ABD’nin 17 istihbarat ajansından biri olan Ulusal Keşif Ofisi, 2006’da USA-193 adlı casus uydusunu uzaya fırlattı. Yörüngeye yerleşen uyduyla birkaç saat sonra irtibat kesildi. İrtibatın bir türlü kurulamadığı USA-193 uydusu Ocak 2008’de inişe geçti. NASA yetkilileri, uydunun kalabalık bir yere düşeceği ve yakıt depolarının içinde kalan kimyasallarla büyük bir alanı zehirleyeceği endişesiyle alarma geçti.

HOLLYWOOD TARZI ÖNLEME

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), çözüm olarak uydunun Dünya atmosferine girmeden önce, Amerikan füze savunma sisteminin bir parçası olan SM-3 önleme füzesiyle vurulmasını önerdi. Burnt Frost (Yanan Buz) operasyonunun onayını bizzat o zamanki ABD Başkanı George W. Bush verdi. Uydu, yeryüzüne 240 kilometre kala vurulacaktı.

Fırlatma bölgesine Aegis füzesavar sistemiyle donatılan USS Ticonderoga kruvazörü gönderildi. Gemiden atılan SM-3 önleme füzesiyle saniyede 7.8 kilometre hızla ilerleyen uydu, başarıyla vuruldu.

Bu arada Rusya, Pentagon’un operasyonla ilgili açıklamasındaki ‘kimyasal zehirlemeye yol açacak yakıt’ hikayesine inanmayıp, ABD’nin SM-3 uydusunu, kendi füze savunma sistemlerini Avrupa’da geliştirmek amacıyla deneme yaptıklarını belirtti. Öte yandan 2007’de arızalanan uydusunu 800 kilometre mesafeden başarıyla vuran Çin, ABD’nin denemesinin kendisine karşı olduğunu kabul etti.

Rus askeri uzman Aleksey Leonkov, Sputnik’e verdiği mülakatta Çin’in yaptığı denemenin ABD ile uzay çalışmaları yapan diğer devletlerin hiç te hoşuna gitmediğini söyledi. Leonkov, “800-900 kilometrelik irtifa, ‘ölümsüzlük noktası’ olarak kabul edilir. Bu yükseklikteki yörüngede uzay çöpü yok ve oraya atılan uydular rahatlıkla çalışabiliyor. Çin’in uydusuysa patlamadan sonra binlerce parçaya bölündü ve böylelikle güvenli olarak kabul gören yörüngeyi kirletmiş oldu. Öte yandan Pekin, bu tipteki hedefleri, hangi yükseklikte olursa olsun, vurabileceğini kanıtlamış oldu” diye konuştu.

YAKLAŞIM FARKLILIKLARI

Günümüzde Rusya, Çin ve ABD uydu vurabilme kapasitesine sahip, ancak uydu savunması olarak tam anlamıyla çalışabilen bir sistem bu ülkelerin hiçbirinde yok. Söz konusu sistemlerin başlıca görevi, savaş durumunda karşı tarafın iletişim sistemlerini devre dışı bırakmak.

Uzmanlar, uydu füzelerinin kullanıldığı bir aylık aktif bir çatışmanın ülkeleri tüm uydu gruplarından mahrum bırakmak için yeterli olduğunu savunuyor.

Leonkov, “Amerikan ve Çin yapımı önleme füzeleri, hedefle çarpışıp onu yok etmeyi öngörüyor. Amerikan askeri yetkililer, USA-193 uydusunun izlediği yolu biliyordu ve önleme füzesini, daha önceden hesaplanan buluşma noktasına gönderdi. Rusya’daysa uydu silahları olarak termonükleer cephane kullanılıyor. Bu silahların üstünlüğü, uzayda bir temas sonucunda nükleer patlamanın etkisiyle sadece tek uyduyu değil, bir uydu grubunu devre dışı bırakabiliyor olması. Daha Soğuk Savaş zamanından bu yana Amerikalılar uyduları yok etmek için birçok füze fırlatmayı öngörürken biz, bireysel fakat daha güçlü silahlara güveniyoruz” ifadelerini kullandı.

'MEDYADA BU SİLAHLARDAN AZ BAHSEDİLMESİ ŞAŞIRTICI DEĞİL'

Rusya’nın kullandığı füzelerin sır olarak tutulduğunu belirten Leonkov, daha önce basında yer alan çok sınırlı bilgilere göre uydularla mücadele için A-235 Nudol füze savunma sisteminin ve belki de ileri teknoloji ürünü S-500 Prometey sistemlerinin bu göreve uygun olduklarının sonucuna varılabileceğini söyledi ve şöyle devam etti: “Bu silahların son derece etkili olması, önde gelen devletlerin komutanları için bir sır değil. Dolayısıyla medyada bu silahlardan o kadar az bahsedilmesi şaşırtıcı değil. Karşı tarafın uydu grubunun yok edilmesi, kendisini uydu iletişiminden, uydudan istihbarat faaliyetleri yapma imkânından ve navigazsyon sistemlerini kullanmaktan mahrum bırakır. Bu modern bir orduya muazzam bir darbe indirir. Uydular olmadan hassas silahlar kullanılamaz ve uçakları kullanmak da oldukça zorlaşır. Amerikalıların GPS navigasyon sistemi Irak’ta bilinmeyen bir nedenle devre dışı kamıştı ve onlar bir süre uydu haritalarından faydalanamamıştı. Eskisi gibi operasyonları ajandalar üzerinden planlamak zorunda kaldılar. Kuvvet bakımından birbirine eşit veya yakın olan rakiplerin savaşması durumunda, böyle bir aksaklık ölümcül sonuçlar doğurabilir.”