Dünya kızları

Başlığa aslında “Dünya Kupası” yazacaktım.

Ama bilinçaltımın bir oyunu olsa gerek, farkında olmadan “Dünya Kızları” yazmışım.

Olsun, ben de böyle devam ederim.

Şu sıralar başka hiç bir işim yok.

Bu nedenle TV’de her gün, Rusya’daki Dünya Kupası maçlarını izliyorum.

Maçların çoğu pek heyecanlı geçmiyor.

Eskisi gibi öyle süper oyuncular da yok.

Bu nedenle ben de sahadakilerden çok, TV’ler yansıttıkça, tribünlerdekilerle ilgileniyorum.

En çok dikkatimi de, doğal olarak, yüzlerini, vücutlarının açıkta kalan yerlerini, ulusal renklerine boyamış genç kızlar çekiyor.

Biz gençken, kızlar futbol maçlarına gitmezdi.

Bu nedenle hiç bir kıza “Hadi maça gidelim” demişliğim yoktur.

En fazla sinema ya da tiyatro teklif etmişimdir.

Bu nedenle şimdi tribünleri dolduran, her boydan ve her soydan genç kızları izlemek zevkli oluyor.

Yoksa aklınıza kötü bir şey gelmesin! İspanya’nın uzun siyah saçlı, koyu renk gözlü esmer güzelleri…

Kuzey ülkelerinin sarı saçlı, beyaz tenli, renkli gözlü dilberleri…

Afrika’nın uzun boylu, kum saati siluetli kara afetleri…

İran’ın saçlarını açıvermiş, ceylan gözlü komşu kızları…

Brezilya’nın baş döndüren melezleri…

Ve ille de, hani güzeli tarif etmeyi Karacaoğlan’dan öğrenmiş birisinin dediği gibi “Su içerken imiğinden görünen” o yarı saydam tenli, mavi-yeşil-lacivert gözlü Rus kızları…

Çok önceleri bir tarihte, yeğenimle Kızılay’da yürürken, birden donup kalmış, kaldırımın ortasında duruvermiştik.

Karşıdan en kısası 1.85-1.90 boylarında 5- 6 tane, sarışın afet-i devran geliyordu.

Atalar “Güzele bakmak sevaptır” demişler.

Sonraları, ö zamanlarda yurdumuzu pek seyrek ziyaret eden Rusların “manken” olanları olduğunu öğrendiğimiz bu güzeller sayesinde epeyce sevaba girmiştik yeğenimle birlikte.

Kızlar da bize gülümsemişlerdi.

Allah onlardan razı olsun! Uruguaylılara çok kızdım.

Rusya’ya üç attılar. Tribünlerdeki o güzelim yaratıkları ağlattılar.

İnsan onlara nasıl kıyar yaa! Şimdi “Bu da ne yahu, adam ölmüş gözü çöplükte kalmış”, “Böyle de yazı mı olur?” diyebilirsiniz.

Hani sünnetçi dükkânının vitrinine saat koymuş da “Niye saat koydun?” diyenlere, “Ya ne koysaydım?” demiş ya!

Ben de bu sıcak yaz gününde, Ankara’da, hele de 24 Haziran vurgununu yemişken size sorayım:

“Ya ne yazsaydım birader?”

Önceki ve Sonraki Yazılar