
Barikat yıkıldı!
Bütün korkutma ve engelleme çabalarına rağmen, saatler 11’i gösterdiğinde Ankara Ulus’a dört bir yandan binlerce insan akmaya devam ediyordu. Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak için gelenlerde gerginlik yoktu, ancak günlerdir Ankara Valiliği üzerinden ortamı geren AKP’ye karşı bir tepki vardı. Nitekim, alanda toplananların kendi aralarında yaptıkları sohbetlere kulak verdiğimizde bütün cümlelerin arasına “direnme” kelimesi giriyordu…
Polis 1. Meclis’in olduğu sokağın iki ucunu da barikatla kapatmış, yasağı uygulamaya sokmuştu. Saat 11’e doğru alanda en küçük bir gerilim havası yoktu. O sırada alanda yaklaşık 50 bin civarında olan kalabalığın sayısı her geçen dakika biraz artıyordu. Kılıçdaroğlu’nun alana gelmesi ciddi bir dalgalanma yarattı. Bu dalgalanmanın üzerinden kısa bir süre geçti-geçmedi polis, “barikatı delmek isteyen” Kılıçdaroğlu’nun ve milletvekillerinin de etkileneceği şekilde halkın üzerine “ilk gazını” sıkıverdi. Üstelik, ortada gaz sıkacak en küçük bir “taşkınlık” da yoktu. Barikatı aşıp, 1. Meclis’i ziyaret etmek isteyenler bu ülkenin ana muhalefet partisi başkanı ve milletvekilleriydi. Belli ki, polis bunun için hazırlık yapmış, talimat almıştı. Mitinge katılanlar değil ama sanki polis “olay” peşindeydi. Bundan dolayı polis binlerce savunmasız insanın üzerine önce gaz, sonra da tazyikli su sıktı. Karşısındaki çocuk muydu, genç miydi, yaşlı mıydı, hiçbir önemi yoktu! Ortalık en az 10-15 dakika alt-üst oldu.
Saldırı polisin istediği dağılmayı sağlamadı, tersine geçici geri çekilmeler olsa da halk barikatları “yıktı” ve Anıtkabir’e doğru yürümeye başladı. Yıkılan sanki yalnızca barikat değil, aynı zamanda korkuydu da! Korku yıkılınca, inanılmaz bir şey oldu ve sanki alan ve çevresi birden bire “yerden biten” on binlerce insanla doldu. Mitingin başlama saatine yakın “50 bin kişi var mı” diye kendi arasında tahminler yapanlar, Anıtkabir’e 2,5 saatte ancak ulaşabilen kalabalığı görünce “yüzbinlerden” bahsetmeye başladılar…
Daha önce gaz yemişler miydi bilemem ama CHP milletvekillerinin tamamı gaz yedi. Gaz yiyenlerin de çoğu kaçmadı, ciddi ciddi direndiler, iyi bir sınav verdiler... Ali Demirçalı “gazı yemiş” olmasına rağmen polisin elinde “gaz tabancasını” almaya çalışıyor, duvarın üzerine çıkan Levent Gök “faşizme karşı omuz omuza” sloganı attırıyor, Hüseyin Aygün, Veli Ağbaba ve Ali Akgündüz omuz omuza polis barikatlarını yıkmak için hamle yapıyorlardı. Gaz yiyen ve ayak üstü tedavileri yapılan insanların yanında olan, Emine Ülker Tarhan ise İçişleri Bakanı’nın ve valinin telefonlara çıkmadığını söylüyordu…
İnsan, görkemli kalabalığın biber gazına ve tazyikli suya rağmen direnme ve yürüme coşkusunu görünce, Ulus’ta yıkılanın yalnızca polis barikatı olmadığını da görüyor. Yıkılanın ve yerine kurulacak olanın, adalet, eşitlik ve özgürlük eksenli olabilmesi ise biraz “büyük abi”nin üstleneceği rolle de yakından ilgili oluyor.
29 Ekim’de Ankara’dan görünen şu: Ortak özellikleri "üzerlerine biber gazı sıkılmak olan" Türk'ü, Kürt'ü, Alevisi, Sünnisi; solcusu, sosyal demokratı, Atatürkçüsü, yurtseveri, devrimcisi, adalet, özgürlük ve eşitlik için birleşse bu AKP gider!