Dünyanın en tuhaf ülkesi

Yıllar önce Nazım Hikmet 'Dünyanın En Tuhaf Mahlûku'nu yazmıştı. Bilmiyorum, onun izinde 'dünyanın en tuhaf ülkesi'ni yazan şairlerimiz de oldu mu? Olmadıysa mutlaka bugünlerde yazmalı.

Benim aklıma örneğin Türkiye geliyor. Hayli ilham verici olmalı.
Öyle ya, bir ülke düşünün ki Cumhurbaşkanı sabah akşam milli iradeden söz ediyor; “ileri demokrasi” diyor; hâlâ, bıkıp usanmadan “mağduriyet” edebiyatı yapıyor; fakat öte yandan da milli iradeyle Meclis’e gelmiş milletvekillerini tehdit ediyor; her gün çiğnediği Anayasa’nın bir maddesine gönderme yaparak savcıları göreve davet ediyor; “süreç bitmiştir” diyor.

Tam da bu vekillerin işlenen cinayetleri kınadığı ve Başkan Demirtaş’ın şöyle bir açıklama yaptığı sırada: “Bizim için öldürülen kişinin giydiği üniformanın, taşıdığı siyasi kimliğin hiç bir anlamı yok. Önce ortadaki cenazeye hep birlikte sahip çıkarız. Ben provokasyon olmayacağından emin olsam, o polisin cenazesine giderdim mesela. Ailesine giderdim, o insanların ailesinin elini öperdim. Yani benim annemden nasıl bir farkı var ki onların? Tabloya bakın, görüntülere bakın… Aynıdır. Onların kardeşleri benim kardeşlerim gibidir. Çocukları çocuklarım gibidir. Nasıl ayrıştırabilirsin ki bu toprağın insanlarını”…

Yine de süreç bitiyor. Neden?
Çünkü, diyor Erdoğan, bunlar samimiyetsiz; bu Parti terör örgütü ile bağlarını koparamıyor! Hep İmralı ve Kandil’in direktifleriyle hareket ediyor! Bir türlü bağımsız olamıyor! Hani neredeyse onlara da “sizin meskeniniz, dağlardır, dağlar!” diyecek.

Sanırsınız ki altı yıllık “süreç”te HDP sözcüleri her gün “Kahrolsun terör! Kahrolsun PKK!” diye bağırıyorlardı da, son günlerde bundan vazgeçtiler? Sanki HDP heyetleri şimdiye kadar İmralı ziyaretlerini hep Devlet izniyle, Devlet yardımıyla, Devlet’in gözetimi altında yapmıyorlardı?
Elbette “samimiyet” önemli. Fakat kim gerçekten samimi ki?
Yoksa asıl sebebi başka yerde mi aramalıyız?

Yoksa asıl sebep, HDP’nin % 13 küsur oyla seksen milletvekili çıkararak Başkan’ın “çözüm süreci” adı altında yürüttüğü seçim stratejisini bozması mı oldu?

Bence öyle; siz ne dersiniz? Ve bu durumda siz ne yapardınız? Onlar sizin oyununuzu bozduysa, siz de onlar lehine işleyen bir “süreç”i bozmaz mıydınız?

İşte yaşanan bu ve HDP başkanı da zaten bunu söylüyor: “Biz içeriden, AKP’nin içinden öğrendik; diyor; (seçimlerden sonra) Cumhurbaşkanı aynen şunu demiş ‘Bize hiç bir faydası yoksa bu işe niye girdik”. O halde... çıkıyoruz; exit.

İyi de “tuhaflık bütün bunların neresinde?” diye düşünebilirsiniz. Hiç derinliği olmasa da, hayli kabaca olsa da, Erdoğan’ınki de bir strateji değil mi? Benzer ülkelerde de “demokrasi” böyle işlemiyor mu?
Tuhaflık şurada. Bir ülke muhalefet liderlerinden biri Cumhurbaşkanı’nın baskısı ile hapse atılmaya çalışılırken o ülke kamuoyuna hala “süreç ne alemde?”, “süreç durgunluğa mı girdi?”, “yoksa süreç bitiyor mu?” diye tartışmalar egemen oluyorsa, siz o ülkeye ne dersiniz?
Belki de benim ufuklarım çok geniş değil, şahsen “tuhaf, çok tuhaf bir ülke” diyorum. Üstelik dış dünyayla yaşadığımız “tuhaflık”ları da şimdilik bir kenara bırakarak.

Önceki ve Sonraki Yazılar