Kaos kapıda bekliyor!

Bildiğiniz üzere, 2015 Eylül ayında dershaneler kapatılacak. Her ne kadar Milli Eğitim Bakanlığı dershaneler okula dönüştürülecek dese de, şu an itibariyle 3.600 kayıtlı dershaneden sadece 600 tanesi temel liseye dönüşmek için başvuru yaptı.
Yani anlaşılan o ki, dershanelerin büyük kısmı önümüzdeki yıl kapısına kilit vurmak zorunda kalacak. Konuştuğum dershane yöneticileri son umut olarak Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekliyorlar. Ancak okullar ve öğrenciler dershaneler kapatılacakmış gibi önümüzdeki yıl için kendilerince birtakım önlemler almaya başladılar. Özellikle birçok özel okulda bu yıldan başlayarak, sınava hazırlık kursları açmaya başladı.
Özel okula gidemeyen ya da özel ders alamayan öğrenciler ise, halk eğitim merkezlerinde hafta içi gece saat 22.00’ye kadar devam edecek ücretsiz kurslarla sınavlara hazırlanabilecekler. Hatta bu kursların hafta sonları da hizmet vermesi bekleniyor.

Tabi halk eğitim merkezlerinde ücretiz açılan kurslar dershanelerin boşluğunu ne kadar kapatabilecek?  Öğrencileri sınavlara yeterince hazırlayabilecek mi? İşte burası soru işaretleriyle dolu.
Aklıma gelmiyor değil, söylemeden de duramayacağım. Yahu madem kurs açacaktınız da neden dershaneleri kapatmak ihtiyacı duydunuz? Bakın, bu sistem böyle devam ettikçe, daha iyi bir üniversiteye ya da liseye yerleşmek için adaylar ve öğrenciler sınavlara zaten bir şekilde hazırlanmak zorundalar. Yani seçme sınavı oldukça ister istemez kurslar da olacaktır. Dünyanın her yerinde bizim gibi olmasa da çeşit çeşit onlarca sınav var. Yine adına ne derseniz deyin kurs da var dershane de… Sakın yanlış anlaşılmasın körü körüne dershane sistemini savunuyor değilim. Ayrıca dershane sisteminin bu şekilde olması da çok sağlıklı bir durum değildi. Keşke daha iyi bir sistem kurulabilseydi biz de ayakta alkışlayabilseydik. Ancak şu anki sistem içerisinde doğru ya da yanlış dershaneler önemli bir ihtiyaca cevap veriyordu.
Şimdilik dershanelerin yerine gelecek kursların mevcut durumu değiştirmeyeceği ortada. Bir şeyler değişmeyecekse o zaman dershanelerin kapatılmasının ne önemi var ki?
Diyeceksiniz ki, ne güzel işte ücretsiz kurslar açıldı. Vatandaş dershane külfetinden kurtulmuş oldu.  Keşke öyle olsa, ama inanın durum hiç de öyle gözükmüyor.
Bakın, her yıl yaklaşık 2 milyon aday üniversite yerleştirme sınavına katılıyor mu? Yine her yıl 1 milyon 300 bin öğrenci liseye yerleşmek için TEOG sınavına katılıyor mu? Katılıyor. 
Peki… Şimdi merak ediyorum, halk eğitim merkezlerinde ücretsiz kurslar, herkese hizmet verebilecek mi? Çok zor gözüküyor. İnşallah ben yanılırım. Ama bence bu iş pek de sağlıklı yürüyemeyecek! Bir kere sınıflar gereğinden fazla kalabalık olacak. Yine test, kitap, deneme sınavları nasıl hazırlanacak ve öğrencilerin hepsine bu kaynaklar nasıl eşit bir şekilde dağıtılacak? Öğretmen ihtiyacı nasıl giderilecek? Yani anlayacağınız, öyle dershaneleri kaldıracağız, yerine ücretsiz kurs açacağız demekle işler yoluna girmiyor. Göreceksiniz merdiven altında kaçak ve denetimsiz kurs furyası da başlayacak.

Bakın, maddi durumu iyi olan öğrenciler özel okullarda okuyor.  Bu öğrenciler için değişen bir şey olmayacak! Özel okullar az mevcutlu öğrenci grupları oluşturarak, öğrencilerini sınava iyi bir şekilde hazırlamaya çalışacaklar. Hatta birçok öğrenci özel ders bile alabilecek imkânlara sahip.
Şimdi bu durumda yeni bir fırsat eşitsizliğine doğru gidilmeyecek mi?
Yani anlayacağınız, bundan sonrası için asıl sıkıntıyı dar gelirli ailelerin çocukları yaşayacak.  Eksiden hiç olmazsa, özellikle Anadolu’daki öğrenciler, 500-600 lira ödeyerek dershanelerde sınavlara hazırlanabiliyordu. Şimdi ellerinden bu imkân da alınmış oldu.
Şimdi bu sistemde masraf olmayacak mı sanıyorsunuz?
Ücretsiz kurslarda; öğretim kadrosundan, testine, kitabına, elektriğine, suyuna kadar her şeyin bir masrafı çıkacak ve devlete yük olacak.
Peki, bu masraflar kimin cebinden çıkacak? Dolaylı da olsa vatandaşın cebinden çıkmayacak mı?
Hani öğrenciler hafta sonları sosyalleşip kendilerine zaman ayıracaklardı? Çoktan söylenenler ve verilen sözler unutuldu. Sınava hazırlanacak öğrenciler, yine gece geç saatlere kadar hatta hafta sonları da dâhil zamanlarının büyük bir bölümünü kurslarda geçirmek zorunda kalacaklar.

Eğitimde bu yanlış uygulamaları gördükçe ve yaşadıkça aklıma Bektaşi’nin fıkrası geliyor:
Bektaşi, evinde misafir olduğu için karpuzcuya uğramış:
-İyi karpuzun var mı?
-Kurabiye gibi baba, güven bana!
-Peki, öyleyse iyi bir tane ver bakalım.
Karpuzcu birini seçip vermiş. Baba erenler, almış ve eve gitmiş.
Bektaşi, yemekten sonra, konuklarının önünde karpuza gururla bıçağı vurmuş. Fakat o ne? İlk bıçak darbesinden sonra etrafı koku salmış. Karpuz ikiye ayrılınca, fos diye çürüyen içi masaya yayılmış. Tabii her taraf berbat, Bektaşi ise mahcup olmuş. Baba, sabahı zor etmiş ve soluğu karpuzcuda almış:
-Erenler, seni tebrik ederim.
Karpuzcu şaşırmış:
-Hayrola baba, beni niye tebrik ediyorsun?
Bektaşi:
-Ulan kesmeden, delmeden o karpuzun içini nasıl becerdin doğrusu şaşıp kaldım. Seni onun için tebrik ediyorum.
Kısacası, bizim de eğitimdeki durumlar karpuzcu misali! Nasıl ediliyor, nasıl yapılıyor, bilemiyorum ama istenilseydi bile eğitim bu hallere düşürülemezdi. Ben de buradan Bektaşi gibi eğitimi bu hallere düşürenleri tebrik etmek istiyorum!

Önceki ve Sonraki Yazılar