'Düşük profilli başbakan, profili düşen ekonomi'

Birkaç yıl önce herkesin o çok övündüğü “Batı’daki Türkiye imajı” vardı ya, önceki gün yaşanan gelişmeyle hepten yerle bir oldu. Dünyaca ünlü yayın kuruluşu Euronews, “Cumhurbaşkanı’na diklendiği için” aslında Anayasa’nın kendisine verdiği yetkileri kullanmak istediği için istifa etmek zorunda kalan Başbakan Ahmet Davutoğlu için “Başbakan’a ihtiyacı olan var mı?” diye tweet attı.

Türkiye tarihi açısından bir ilk olan bu durumun siyasi sonuçlarını yazmayacağım ancak Davutoğlu’nun sitem dolu konuşmasının ardından yapılan bir açıklamaya vurgu yapmak istiyorum. AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, “Biz 21 ay boyunca hiçbir şeyi konuşmadık. Sayın Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki meseleler konuşulmaz. Aile içindeki mahrem konular ama çok kolay geçmiş bir süre değildi” diyor. Sanırsınız bu iki isim ülke yönetiminden sorumlu en yetkili iki kişi değil de dünürler. Ne demek “aile içindeki mahrem konular?” Tabii memleketi babasının çiftliği olarak gördükleri için tüm vatandaşların geleceğini ilgilendiren konular da mahrem oluyor.

Ünal açıklamalarına devam ediyor: “Sayın Cumhurbaşkanımız ‘güçlü cumhurbaşkanı, güçlü başbakan’ demişti. Ama böyle olduğu zaman Türkiye’nin iyi idare edilmediğini gördük. Bundan sonra gelecek başbakanın profili daha düşük olacak” diyor.

Yani, gelecek kişi Anayasa’nın verdiği yetkileri kullanacak bir başbakandan daha çok, Erdoğan’ın dediklerini yapacak, hükümetin idaresini cumhurbaşkanına bırakacak bir “kukla” diyor. Halkın oylarıyla seçilmiş hangi siyasetçi, “düşük profilli bir başbakan” olmak ister bilemiyorum ama AKP’de bunu kabul edecek onlarca isim olduğu da ortada…

Sadrazam mı başbakan mı?

Gelecekte “sadrazamlık” olarak adlandırılacağını düşündüğüm bu dönemin ekonomik yansımaları da pek iç açıcı olmayacak. İlk sinyaller de bunu gösteriyor. Zira Davutoğlu’nun konuşmasının ardından dış basına yansıyan yorum ve haberler de bunun göstergesi. Olayı “kan davası, tek adam olma isteği” başlıklarıyla değerlendiren yabancı basın, Türkiye’de yeni bir sürecin başladığını da belirtiyor.

Bu duruma tepki veren sadece basın değil, finans kuruluşları da art arda açıklamalar yaptı. Zaten pamuk ipliğine bağlı olan ülke ekonomisinin bu “güç kavgası”ndan etkileneceğinin sinyallerini aldık. Örneğin kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türkiye’nin cari açığının finansmanı için yüksek oranda dış kaynağa bağımlı olduğunu belirterek “Yenilenen herhangi bir politik belirsizlik, yatırım güvenini azaltabileceğinden ‘kredi negatif’ unsur olarak değerlendiriliyor” açıklamasını yaptı. Açıklamada “Politik belirsizlik, daha önce duyurulan, büyümeyi artırıcı ve ülkenin dışsal kırılganlıklarını azaltabilecek reform sürecinin ertelenmesine neden olabilir” değerlendirmesine yer verildi.

Bank of America Merrill Lynch de önceki gün yayımladığı raporda, Merkez Bankası’nın güvercin duruşu, jeopolitik riskler ve anayasa değişikliği ile ilgili politik baskı nedeniyle Türkiye’de risklerin arttığını savundu. Raporda, Türkiye’nin Moody’s tarafından verilen yatırım yapılabilir düzeydeki notunu kaybetmesine neden olabileceği ve Türkiye için daha yüksek risk primi talep edeceği de belirtiliyor.

Kısaca gittikçe Batı’da daha fazla yabancı yatırım ve finansmana ihtiyaç duyan Türkiye ekonomisinin, bu hırs kavgasına kurban olacak havası var. Kabinede özellikle ekonomiden sorumlu bakanların değişeceği olasılığı da bu kaygıları güçlendiriyor. Sonbaharda yapılması gündemde olan bir erken seçim ise tüm umutlarımızı kaybetmemize neden olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar