S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Ege'deki iki adamız

Ülke olarak 16 Nisan'da yapılacak referanduma kilitlendiğimiz için son yıllarda yaşanan bazı önemli olayların üzerinde yeterince durmuyoruz.

Ülke içerisinde yaşananları erteleyip, öteleyebilsek de, komşularımızla ya da diğer ülkelerle olan ilişkilerimizi sorunlarımızı öteleyemeyiz.

Yapılması gerekenleri anında yapmalı gerekli refleksleri göstermeliyiz.

Yapmazsak çok daha büyük bedeller ödemek zorunda kalabiliriz.

Çözüm sürecinde bunu yaşadık. Yaşıyoruz.

Ordumuz bunun için bugün Suriye'de savaş halinde.

Yunanistan'ın Ege denizinde bulunan Lozan antlaşması ile bize bırakılan adaları işgallerine Türkiye tepkisiz kaldı.

Kıta sahanlığı üzerinde bulunan bu adalar kullanımlarının yanı sıra Türk karasularının sınırlarının belirlenmesi açısından da önemli.

Şimdi size bu adalardan iki tanesini örnek vermek istiyorum.

Çeşme'den denize açıldığınızda karşınıza ilk gelen adalardan bir tanesi Eşek Ada'sıdır.

Çeşme'den düzenlenen tekne turlarında ziyaretçiler, adanın önünde Ege'nin serin ve temiz sularında yüzerler.

Adaya çıkanlar ve tekne sahipleri adada yaşayan eşeklere ve buradaki diğer hayvanlara yiyecek verirler.

Eşek adasının hemen karşısında Koyun adası vardır.

Amatör balıkçıların sinarit ve çeşitli balıkları avlamak için çevresinde avlandıkları ada.

Artık Koyun adasında balık avlamak mümkün değil.

Yunanlılar bu adayı işgal etmişler.

Ege denizinde Yunanistan'ın işgal ettiği 18 adadan bir tanesi.

Yunanistan'da kısa süre önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nı devralan Korgeneral Alkiviadis Stefanis, ilk ziyaretini Ege Denizi'nde işgal ettikleri 18 Türk adasından birisi olan Koyun Adası'na yapmış.

Yunanistan'nın işgal ettiği adalardan bir başka ada ise Aydın ilimizin açıklarında bulunan Marathi adası.

Bu ada Misakı Milli sınırlarımız içerisinde.

Türkiye ile İtalya arasında imzalanan Türk-İtalyan Sözleşmesi, 14 Ocak 1933 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanarak kabul edildi.

Sözleşme 25 Ocak 1933 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlandı.

Sözleşmenin birinci maddesi Marathi Adası'nınTürkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde olduğu şeklinde.

Türk - İtalyan sözleşmesi 24 Mayıs 1933 tarihinde Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından onaylanmış.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan, Türkiye'nin egemenliği altında bulunan bir adayı Yunanistan işgal ediyor ve biz sessiz kalıyoruz.

Niçin? Neden?

Başbakan Binali Yıldırım İzmir milletvekili.

Sık sık İzmir'e geliyor.

Kendisine bu konuda mutlaka bilgi verilmiştir.

Ancak Kurtuluş savaşından bu yana karasularını ve kendisini kullandığımız Koyun Ada'sı, Marathi Ada’sı ve diğer 16 ada Lozan ve sonrası yapılan ek antlaşmalar ile Türkiye'ye bırakılmış iken, yani hukuken bize ait iken, Yunanistan gelip nasıl işgal ediyor.

Bu işgale yetkililer niçin sessiz kalıyor?

Geçmişte Kıta Sahanlığı ve Ege Ada'ları ile ilgili yaşadıklarımızı kısaca hatırlatmak istiyorum.

*Kıbrıs Barış Harekâtı’nı 1974 yılında gerçekleştiren Türkiye, Kıta Sahanlığı”ndaki egemenlik haklarını korumak için Başbakan Bülent Ecevit döneminde Piri Reis araştırma gemisi ile Deniz Kuvvetleri’mize bağlı fırkateynlerin nezaretinde Ege Deniz’inde petrol araması yapmıştı.

*Figen Akat isimli Türk gemisinin 25 Aralık 1995 tarihinde Ege Denizi'nde Bodrum'un 3.78 mil uzağındaki Kardak Kayalıkları'nda karaya oturması iki ülke arasında gerginliğe neden olmuştu.

Bu kaza sonrası Yunanistan bu alanın kendi karasuları olduğunu öne sürmüştü.

Türkiye ise söz konusu adaların kendisine ait olduğunu belirtti.

Yunanistan bir süre sonra doğudaki adacığa asker çıkarıp bayrak dikti.

Dönemin Başbakanı Tansu Çiller "O bayrak inecek, o asker gidecek"  sözü ile Türk Ordusu'nun savaşa hazır olduğunu belirterek Genelkurmay'a talimat verdi.

Donanmamız Kardak Kayalıkları çevresinde konuşlandı. 30 Ocak 1996 gecesi Türkiye Cumhuriyet'i Hükümet'i Genelkurmay Başkanlığı’na adaya asker çıkartılması talimatı verdi.

Türk SAT ve SAS komandoları Yunan donanmasının arasından geçerek ikinci adaya (Batı Kardak ) Türk bayrağını diktiler.

Bir süre sonra Yunan donanması ve askerleri bölgeden çekilmek zorunda kaldı.

Yakın tarihimizde yaşadığımız bu iki olayı hatırladıktan sonra şimdi bu günlere dönelim.

Bize ait olan, antlaşmalarla Türkiye’ye verilen adaların işgaline niçin sessiz kalınıyor.

Canımızdan kıymetli bildiğimiz bu toprakları düşman postallarının çiğnemesine göz yummak mümkün mü?

Çanakkale'de, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda son asker şehit düşünceye kadar bu toprakları savunan ATA'larımızın kemikleri sızlamaz mı?

Fetö operasyonları ile ordu içerisindeki ABD'nin kirli oyunlarına karşı çıkan, birçok vatansever subayımız Balyoz, Ergenekon, Casus'luk gibi düzmece operasyonlarla ordudan tasfiye edilmiş olsa da, varlığı sınırlarımızı ve topraklarımızı korumak olan ordumuzun görevini getirecek kudrette olduğuna şüphem yok.

Kardak krizinin yaşandığı dönemde ki hükümetin Başbakan’ı Tansu Çiller ile Başbakan Yardımcısı Deniz Baykal o günlerin karar vericileri olarak deneyimlerinden yararlanabileceğimiz devlet adamları.

Ilımlı İslam Projeleri, Dinler arası diyalog gibi söylemlerin şemsiyesi altında, Fetö operasyonları ile haksız yere birçok insanımıza kıyan, başta ordumuz olmak üzere, yargı teşkilatını, eğitim sistemini, bürokrasiyi perişan eden emperyal güçlere artık dur diyelim.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan'dan;  "Çanakkale'de yedi düveli dize getiren, Çanakkale'ye dünyanın en uzun köprüsünü yapan bu milletin, Çanakkale ruhunu kaybetmediğini" emperyal ülkelere göstermelerini ve adalardaki Yunan işgaline son vermelerini bekliyoruz.

İyi pazarlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar