Süleyman Karan

Süleyman Karan

Brexit, 'Systexit' için bir başlangıç

   Tıpkı İskoçlar’ın bundan üç yıl önce Britanya’dan ayrılıp ayrılmamayı oyladığı referandumdaki gibi, Britanyalılar’ın da son anda, biraz varolan aksak düzeni sürdürmeyi tercih edip, AB’de kalmaya karar vereceklerini sanıyordum, pek çok insan gibi... Yüzde 52 ile ayrılmayı tercih ettiler ki, bu pek çok soruna kapı aralayan cesur bir seçim oldu. Bu kararları, belki dört ayrı ülkeden oluşan Birleşik Krallık’ın da orta vadede bölünmesine sebep olacak, ama Britanyalılar, özellikle de Galliler ve İngilizler, AB’nin bürokratik hantallığı ve ekonomik sorunlarından yeterince bıkmış görünüyor. Kanımca aslında bıktıkları, finans eksenli küresel kapitalizmin artık çarklarını döndüremeyen bir sistem olması... Zira sadece Avrupa Birliği değil, küresel sistem işlemiyor, sürekli tıkanıyor, kriz üzerine kriz geliyor, durgunluktan çıkılamıyor, yapısal sorunlara çözüm bulunamıyor.  Bölgesel birlikler fiyaskosu    1990’lar, küresel sistemin yavaş yavaş tüm dünyaya egemen olduğu bir süreçti. Dünya Ticaret Örgütü’nün kurallarına koymak için çatır çatır pazarlıkların yaşandığı o dönemde, ithal ikameci sistem yıkılıyor, buna direnen ülkeler ya pes ediyor ya da tecrit edilerek sistem değiştiriyorlardı. Yine bu süreçte tüm dünyada, bu henüz ne idüğü belirsiz olan küresel sistemin kurallarını oluşturmak için bölgesel ekonomik, siyasal ve kültürel birliklerin temelleri atılıyordu. Madem ki Avrupa Birliği vardı, niye Güney Amerika birliği, Asya-Pasifik birliği olmasındı. Ve bu ve benzeri birlikler ardı ardına kuruldu. APEC (Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği), NAFTA (Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaması), Mercosur (Güney Ortak Pazarı), KEİ (Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü) gibi... İşin ilginç yanı, bu birliklerin kurucuları, küresel pazarda birbirlerine rakip büyük ekonomilerdi... Çıkar birliği yapanların aslında çok ciddi çıkar çatışmaları vardı. Aslına bakarsanız, bazı dev ekonomiler olayın dışında kalmamak ve kontrolü elllerinde tutmak için bu bölgesel yapılanmaların içinde yer alıyorlardı. Mesela ABD hem APEC, hem de NAFTA üyesiydi ve hala da bu geçerli... Ve bütün janjanlı haberlere, büyük ümitlere rağmen bu bölgesel birliklerin hiçbiri hedeflerine ulaşamadı. Tıpkı AB gibi... Peki neden? 
İstihdam yoksa, talep de yok!    Zira küreselleşmeyle birlikte, özellikle sosyalist sistemin çökmesi ve buna bağlı Asya ve Afrika’daki ‘demokratik cumhuriyetlerin’ açık pazar haline gelmesiyle, gelişmiş sanayi ülkeleri talebin devasa artışıyla, sıkışan kapitalist sistemin sonsuza kadar devam ettirilebileceğini hayal ediyorlardı. O zaman, büyükler bir parça pastayı orta büyüklere, onlar daha küçük parçayı bizim gibi gelişmekte olan piyasalara bırakacak, en küçükler de artık duruma göre gelişen piyasa mertebesine yükselmek için birbirlerini yiyeceklerdi.   Mantık kendi içinde doğru, ama teknolojik gelişmelerin getirdiği yapısal sorunları yeterince dikkate almadığı için ise arıza vermeye mahkumdu.  Teknoloji kapitalizmi bitiriyor    Öncelikle dijital devrim, yanı sıra biyoteknolojik devrim, robotik devrim derken, bir de baktılar ki istihdam meselesi, geçmiş ekonomik kuramlarla çözülemiyor. Yani yeni pazarlar, öncelikle yeterince talep üretemiyor. Kaldı ki gelişmiş ülkelerdeki dijital devrimle sağlanan verimlilik artışı, milyonarca kişiyi üretimin dışına itiyor. Robotik bunu katlıyor. Tek çare kalıyor, varolmayan bir kaynak üretmek. İşte finans eksenli küresel ekonomi bu sebeple var, zira üretim eksenliyi beceremiyor kapitalizm. Burada imdada, türev piyasalar dediğimiz, sanal bir fonlama sistemi yetişiyor. Trilyonlarca dolarlık saadet zinciriyle, küresel kapitalizm uzatmaları oynamaya devam ediyor. Herkes memnun, tıpkı saadet zinciri gibi herkes bir yerinden sebepleniyor. Ta ki zincirin bir halkası kopup kriz gelene kadar... Şimdiye kadar her kopan halkaya bir kaynak yapılıp sakat zincir tekrar bağlandı, ama her yeni zincir bir öncekinden daha zayıf. Ve bu zincirleme oyunda, en büyük zararı gören Avrupa Birliği... Nasıl mı?
AB, ilk kurban olacak gibi    Öncelikle nüfus meselesi, ikinci olarak talebe doygun demografi meselesi, üçüncü olarak bölgesel eşitsizlik meselesi... ‘Akdeniz anemisi’ Avrupa Birliği’ni kansız ve cansız bırakmış görünüyor. Yunanistan, İtalya, Portekiz ve İspanya’nın çöküşünü telafi etmek için harcanan milyarlarca euro ve bu kadar harcamaya rağmen hiçbir çözüm bulunamaması, artık AB’nin sürdürülemez bir birlik olduğunu ortaya koydu. Aslında Britanyalılar’ın referandumda dürüstçe söyledikleri de bu... Yani, batan bir sistemin yükünü, zaten zorlu rekabet şartlarında taşımak istemediler. Sırada Fransızlar var, bakın dün itibarıyla Frexit’ten söz etmeye başladı Marine Le Pen... Benzer çıkışlar Kuzey ve Orta Avrupa’dan da gelecek gibi... Bugün AB, yarın bakalım neresi?  Sorun finans eksenli kapitalizm    Sorun finans odaklı küresel kapitalizm, kısa vadede kapitalizmin üretim odaklı bir çözüm bulması ise pek mümkün görünmüyor. Mesela bugünlerde Paris yanıyor ya, yarın Berlin de yanabilir, öbür gün bir bakmışsınız New York... Zira eşitsizlik, işsizlik, finansal köpükle, kanser yayılıyor. Kapitalizmin kanseri metastas yapıyor. Çözüm ne? Çözüm yok!.. İşte en kötüsü de bu, hala kapitalizme alternatif bir sistem yok zira... Diyeceksiniz ki sosyalizm... Yok onun adı devlet kapitalizmi, bakın Çin’e anlarsınız... Bu arada Çin’de finansal kriz ötelenip duruyor ama mutlaka patlayacak... İşte o zaman kabak hepimizin başına patlayacak!  Yarım 

Önceki ve Sonraki Yazılar