Eğitim sistemimizi sorgulamalıyız!

Bildiğiniz üzere 2-6 Aralık 2014 tarihlerinde 19’uncu Milli Eğitim Şûrası, gerçekleştirilmişti. Ve bu Eğitim Şûrası’nda alınan tavsiye kararları günlerce ülke gündemini işgal edip tartışmalara neden olmuştu. Konuyla ilgili olarak Eğitim Reform Girişimi (ERG), Şûra’nın katılımcılık kapsamında iyi bir yönetişim örneğinin nasıl gerçekleştirebileceği konusunda bir bilgi notunu kamuoyuyla paylaşmıştı. Bu bilgi notunda da özellikle Eğitim Şûrası’nda, katılımcılık, saydamlık ve kanıt temelli tartışmalara gereksinim duyulduğuna dikkat çekmişti.
ERG, daha önce yayımlanan bu bilgi notunun devamı olarak, Şûra’yla ilgili olarak “19’uncu Milli Eğitim Şûrası’na ilişkin değerlendirme bilgi notu”  daha yayımladı. Bilgi notunu, mailime düştüğü an ilgiyle ve dikkatle okudum. Bilgi notunda konuyla ilgili olarak çok çarpıcı değerlendirmelere ve önerilere yer verilmiş. Ben de ERG’nin hazırladığı ve benim de önemli gördüğüm bazı noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz üzere Şûra’da gündemdeki başlıklara ilişkin çalışma grupları oluşturulmuş ve her çalışma grubunda 100’ü aşkın katılımcı çalışmalarını 2-5 Aralıkta görüşmüş başkanlık divanına sunmuştu. Normalde Şûra’da çalışma grubunun önerileri görüşülmesi gerekirken, ancak öneriler incelendiğinde gruplardaki tartışmaların veri ve kanıtları dikkate alınarak veya hazırlık raporuna atıfta bulunularak gerçekleşmediği görülmüştür.
Yine Eğitim Şûrası hazırlık raporunda 21.yüzyılın becerilerinin kazandırılmasına vurgu yapılmasına rağmen, yaratıcılık, eleştirel düşünme, küresel yurttaşlık gibi küresel eğitim ana başlıklarına ilişkin bir karar alınmamıştır.
Yine katılımcı sayısı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tam olarak açıklanmadığı gibi pek çok Şûra katılımcısı hazırlık raporunun kendilerine ulaşmadığını dile getirmişlerdir.
 Öğretmen niteliğinin artırılmasına ilişkin bölüm hazırlık raporunda çok sınırlı ve bu bölüm yeterince bilgilendirici değildir.
Devlet okullarında görevli öğretmenlerin yarısından çoğu kadınken, öğretmen niteliğinin artırılmasına odaklanan çalışma grubunda kadın katılımcıların sayısı çok sınırlı kalmıştır.
Benzer biçimde, eğitim fakültelerinin niteliği, aynı çalışma grubunun yoğun biçimde tartıştığı bir başlık olduğu halde, 100’ü aşkın katılımcı arasında hiç eğitim fakültesi öğrencisi yoktur.
Ayrıca, formasyon programının içeriğinin ve niteliğinin değerlendirilmesine ve bu konularda öneriler geliştirilmesine karşın, çalışma grubunda fen-edebiyat fakültesi dekan veya dekan yardımcıları da yer almamıştır.
Şûra’da özel eğitim alanına ilişkin hiçbir anlamlı karar alınmamış olması da katılım ve temsiliyete ilişkin aksaklıkların başka bir yansımasıdır.
Basın mensuplarının çalışma gruplarını izlemelerine izin verilmemesi, katılımcı listelerinin ve genel kurula gönderilecek çalışma grupları önerilerinin katılımcılarla paylaşılmamış olması, çalışma gruplarında karar verme süreçlerinin saydam biçimde işlemediğinin birer göstergesidir.
Şûra’da alınan kararlar ve eğitimin öncelikleri arasında büyük bir kopukluk ortaya çıkmıştır.
Eğitim politikasının gündeminde olan ve öğrenci, veli, öğretmen ve okul yöneticilerince önemsendiği bilinen, MEB ve Kalkınma Bakanlığı’nın üst politika belgelerinde açıkça dile getirilen önceliklerin Şûra Genel Kurulu kararlarına yansımamış olmasının temel nedenlerinden biri de, alınan kararların Şûra katılımcılarının öncelikleri temelinde şekillenmiş olmasıdır.

ERG, 19’uncu Milli Eğitim Şûrası’na ilişkin gözlemleri yayımladığı bilgi notuyla iyi bir şekilde değerlendirmiştir. Önemli olan Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerin bu değerlendirmeleri ne kadar dikkate aldığıdır. Çünkü Milli Eğitim Şûrası, MEB’in en yüksek danışma kurulu ve en köklü kurumlarından biridir. Bu nedenle bundan sonra yapılacak olan Eğitim Şûra’larında daha şeffaf, her kesimden temsiliyete açık ve daha bilimsellik temelinde kararların alınmasıdır.
Çünkü Türkiye’nin kalkınmasının tek yolu sürekli vurguladığım gibi eğitimde bilimsel gelişmişliktir. Okullarda akıllı tahtalar ve tablet bilgisayarlar dağıtıyoruz ama öğrencilerimizin yüzde 1’i ancak ileri düzeyde bilgisayar kullanabiliyor. Hem de Çek Cumhuriyeti yüzde 37, Kore yüzde 35, Avustralya yüzde 34 ve Polonya yüzde 33 oranındayken… İngilizce becerilerinde ise tam bir hayal kırıklığı söz konusu... Türkiye’de İngilizce becerisinin, Ürdün ve Katar’ın gerisinde çok düşük düzeyde olduğunu da unutmamak gerekir! 
Kısacası, kafamızı kumdan çıkarıp, dünyada neler olup bitiyor ve biz ne yapıyoruz diye biraz da kendimizi ya da eğitim sistemimizi sorgulamamız gerekmiyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar