'Krizden çıkış için iki seçenek var'

'Krizden çıkış için iki seçenek var'

Türk lirasının hızla değer kaybetmesiyle kendini gösteren krizin yansımaları sürüyor.

Türkiye'deki dolar krizinin yansımaları devam ediyor. CNBC'de Yen Nee Lee tarafından kaleme alınan makalede, "Yapmaları gereken şey, para biriminin ülkeden tam bir sermaye kaçışına sebep olmamasını sağlamaktır. Bu, para birimi tedbirleri ile faiz oranlarının bir kombinasyonu olmak zorundadır, bundan başka bir yolu yok" denildi.

Yazının satırbaşları şöyle:

Türk lirasındaki serbest düşüş, diğer gelişmekte olan piyasalara ve Avrupa'daki bankacılık sistemlerine kadar yayılabilecek bir ekonomik çöküntü korkusu yaydı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, liradaki değer kaybını "Türkiye'ye karşı bir operasyon" olarak niteledi ve ülke ekonomisinin sıkıntılarla karşı karşıya olduğu yönündeki ikazları ciddiye almadı. Ancak J.P. Morgan Asset Management'ın stratejistleri “Kötüleşen finansal koşullar, zayıf yatırımcı duyarlılığı, ekonominin yetersiz yönetimi ve ABD'den gelen gümrük vergisi tehditleri nedeniyle NATO üyesinin kendisini ‘mükemmel bir fırtınanın ortasında’ bulduğunu” söyledi.

Stratejistler Cuma günü yaptıkları açıklamada "Türk varlıkları ciddi baskı altında" dediler ve şöyle devam ettiler "Türkiye, küresel ekonominin ve finansal piyasaların küçük bir yüzdesini oluştururken, yatırımcılar Türkiye’deki sorunun dünyadaki diğer piyasalarda, özellikle de Avrupa’da hasara neden olmasından endişeli."

Kısa vadede, Washington'dan gelen siyasi kararlar Türkiye'nin para biriminin çökmesine neden oldu: Başkan Donald Trump’ın, Türkiye’den gelecek metallerin gümrük vergisini iki katına çıkardığını onayladığını söylemesinden sonra, Cuma günü Türk lirası dolar karşısında yüzde 20'ye kadar değer kaybetti. Ancak, Türkiye'nin ekonomik temelindeki çatlaklar, Amerikan başkanının harekete geçmesinden önce zaten yayılıyordu.

Türkiye buraya nasıl geldi?

Türkiye son yıllarda dünyadaki en hızlı büyüyen ekonomilerden biriydi. Geçen yıl ekonomik devler Çin ve Hindistan’ı geride bırakmıştı. Türkiye, 2018'in ikinci çeyreğinde, gayri safi yurtiçi hasılada yüzde 7,22 oranında büyüme bildirdi.

Bununla birlikte analistler, bu büyümenin döviz borcu tarafından körüklendiğini söylediler. Ayrıca, dünya çapındaki merkez bankalarının küresel mali krizden sonra ekonomilerini canlandırmak için para pompaladıkları bir dönemde, Türk bankalarının ve şirketlerinin ABD doları cinsinden borçlarını artırdıklarını belirtiler.

Tüketimi ve harcamaları körükleyen bu borçlanma, hem mali hem de cari hesaplarda Türkiye'nin açık vermesiyle sonuçlandı. Birincisi, hükümet harcamaları gelirleri aştığında gerçekleşirken, ikincisi bir ülkenin sattığından daha fazla mal ve hizmet satın alması anlamına gelir.

Uluslararası Para Fonu'nun tahminlerine göre, ülkenin döviz borcu şu anda GSYİH'sının yüzde 50'sinden fazlasını oluşturuyor.

Türkiye, “ikiz” açığı ve yüksek miktarda döviz borcu olan tek ekonomi değil. Örneğin Endonezya da, hem mali hem de cari işlemler açığı vermekte ve döviz cinsinden borcu GSYİH'nın yaklaşık yüzde 30'unu oluşturmaktadır.

“Ancak, Endonezya'dan farklı olarak Türkiye, işler ters gittiğinde ekonomiyi kurtarmak için yeterince büyük kaynağa sahip değil” diyor araştırma şirketi CreditSights'tan analist Richard Briggs.

Briggs'e göre, Türkiye'nin rezervleri, lira dışındaki diğer para birimleri cinsinden olan 181 milyar dolarlık kısa vadeli borçlarla kıyaslandığında oldukça düşük. Üstelik, Türkiye'deki dövizin çoğu bankalar tarafından tutuluyor ve bu paralar müşteriler tarafından geri çekilebilir.

Bu, lira düştüğünde, Türkiye'nin daha fazla değer kaybetmesini önlemek için para birimini stoklayamayacağı anlamına gelmektedir. Eğer bu durum daha da kötüleşirse, Türkiye borcunu finanse etmek için, aralarında Uluslararası Para Fonu’ndan mali destek almanın da olduğu başka yolları bulmak zorunda.

 EKONOMİK YÖNETİM ZAFİYETİ

Birçok analiste göre, merkez bankasının işini yapmasına izin verilseydi, Türkiye mevcut kötü durumun içine girmezdi.

Türkiye ekonomisi, merkez bankasının yüzde 5 hedefini aşarak Temmuz ayında yüzde 16 olan enflasyonla aşırı ısınıyor. Faiz oranlarının yükseltilmesi, tüketici fiyatlarındaki bu büyük artışa neden olmuş olabilir: Daha yüksek faiz oranları, Türk varlıklarını almak için liraya ihtiyaç duyan yabancı yatırımcıları cezbetme eğilimindedir. Bu da, ithalatı daha ucuz hâle getiren ve dış borç geri ödeme yükünü azaltan para birimini destekleyebilir.

Ancak Erdoğan, büyümeyi sürdürmek için düşük faiz oranlarından yana olduğunu söyledi. Uzmanlar, Erdoğan’ın ülkenin merkez bankası üzerindeki etkisinin yatırımcı güvenini zedelediğini söylüyor.

Briggs, "Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonominin yeniden dengelenmesini sağlamaktan ziyade mevcut krizi uzatacak büyümeye ve düşük faiz oranlarına öncelik vermeye devam ediyor. Erdoğan kalıcı ve piyasalar ona güvenmiyor. Bu tehlikeli bir karışım." diye yazdı.

TÜRKİYE İÇİN SIRADA NE VAR?

Standard Chartered Bank'ta küresel döviz, faiz oran ve kredi araştırması sorumlusu olan Eric Robertsen “Türkiye, faiz oranlarını yükseltmeden ekonomik sorunlarından kurtulmak için çok az seçeneğe sahip” dedi.

Robertsen CNBC'nin "Squawk Box" programına verdiği demeçte “Türkiye daha önce bankaların döviz takas işlemlerini sınırlandırdı, ancak sermaye kontrollerini uygulamadı. Bu önlemler sadece küçük adımlardır ve faiz oranları yükseltilmedikçe yeterli olmayacaktır” dedi ve ekledi “Faiz oranları politikası, savunmanın kritik çizgisidir. Yapmaları gereken şey, para biriminin ülkeden tam bir sermaye kaçışına sebep olmamasını sağlamaktır. Bu, para birimi tedbirleri ile faiz oranlarının bir kombinasyonu olmak zorundadır, bundan başka bir yolu yok."