Üç bakan istifa etmeli... Hemen!

Savaşın ve son operasyonun arkasında ne var?
Bu soru da yanıtları da çok su götürür. Daha çok konuşur, tartışır, suçlu ararız.
Ama şu çok açık: Eğer bu ülke bir MUZ CUMHURİYETİ değilse... Ve hatta MUZ CUMHURİYETİ olsa bile... Oğulları gözaltına alınan üç bakanın dün istifa etmesi gerekirdi. Özellikle de İçişleri Bakanı Muammer Güler'in anında istifasını vermesi veya görevden alınması ŞARTTI.
Düşünsenize... Oğlunuz size bağlı bir kurumda, Emniyet'te sorguda ve siz hala koltuğunuzda oturmaya devam ediyorsunuz.
Tamam; belki oğullar serbest bırakılacak, üç gün sonra evine dönecek. En azından o zamana kadar bakanlık yapamazsınız. Siyasi etik... Dilinizden düşürmediğiniz ahlaki değerler falan... Hiçbir şeye sığmaz bu yaptığınız.
Küçücük çocukları terörist ilan edip polislerinizi korumaya benzemez bu mesele.
Bunu ne seçmeninize ne de dünyaya anlatabilirsiniz.
Ama içimden bir ses, muhtemelen koltuğunuzla vedalaşacağınızı söylüyor. Belki yakında ve bu operasyonla... Belki de yarın, ilk sandıkla...

“BU SAVAŞ BÜYÜYECEK”
Artık kavga değil, düpedüz savaş var!
Bu satırları yazdığım sırada, henüz üç bakan için fezleke söz konusu değildi. ‘Muz Cumhuriyeti’nde bile benzeri görülmeyen bir pişkinlikle, oğlu Emniyet’te ifade veren İçişleri Bakanı istifa etmemişti! Ama görünen köy kılavuz istemiyor, Cemaat’in açtığı dosya ve yara kapanacak gibi değil. Tam da Hanefi Avcı’nın öngördüğü ve söylediği gibi…
AKP ile Gülen Cemaati arasındaki savaş konusunda görüşünü en çok merak ettiğim hatta ‘tek merak ettiğim’ kişi, Hanefi Avcı. Son gelişmelerle ortaya saçılan iddia ve olayları İÇERİDEN anlatıp kanıtlayan Hanefi Avcı’ydı. Bedeli de neredeyse HAYATI oldu.

Üç yıldır Silivri’de. Devrimci Karargah Davası’nda yargılanıp ceza yedi. Bu arada OdaTV Davası’nda da yargılanması devam ediyor.
Sevgili Nedim Şener, biliyorsunuz, OdaTV Davası’nın sanıklarından biri. Yargılanırken bile gazeteciliğini yapıyor. Yine yapmış. Geçen haftaki 20. duruşmada Hanefi Avcı’nın yanına oturmuş, sormak istediğim bütün soruları sorup, Posta’daki köşesinde yazmış. Paylaşmadan olmazdı:

“GÜLEN’DEN HABERSİZ OLMAZ”
Nedim Şener: Kavgayı izlerken “Ben bugünleri görmüştüm” diyor musunuz?
Hanefi Avcı: Ben şimdi bunu demek istemem. Ama maalesef öyle. Şöyle bir örnek vereyim; Necip Fazıl 2. Dünya Savaşı öncesi ‘Savaş çıkacak, savaş çıkacak’ diye yazıyor. Sonunda savaş çıkıyor. Ardında, ‘Böyle bir şeyde haklı çıkmak istemezdim. Ama bu insanlar 40 yıldır tank fabrikası kuruyordu, savaş çıkaracakları belliydi.’ diyor. Evet gelişmelerden hükümet ile cemaatin savaşacağı belliydi. Keşke zamanında tedbir alınsaydı ve bu duruma düşülmeseydi. Çok kötü şeyler mi yaşandı? Hayır. Ama bugün yaşananlar gelecekte çok daha kötü şeyler yaşanacağını gösteriyor.
Nedim Şener: Sizce kim haklı?
Hanefi Avcı: Bu kavgada haklı haksız yok. İki yanlıştan bir doğru çıkmıyor. Cemaate karşı olmak ya da iktidara yakın olmak gibi bir durum yok. Herkes yerinde olacak. Cemaat cemaat gibi davranacak, siyasete, devlete el atmayacak.
Nedim Şener: Hükümet ile cemaat tartışmasında içerden bir grup suçlanıyor
Hanefi Avcı: Bu mümkün değil, bu tür büyük bir kavga ancak cemaatin tamamının verdiği karardır, birkaç kişinin yapacağı işler değildir. Yöneticiler karar verirse de kavga bir anda biter zaten.
Nedim Şener: Gülen sizce duruma hâkim mi?
Hanefi Avcı: İçerde olup bitene hâkim değilim ama merkezin haberi olmadan kimse bu tür bir kavga çıkaramaz. Bu tür işlemler yapamaz. ‘Cemaatin içinden bir hizip yaptı’ gibi bir şey söz konusu olmaz.
Nedim Şener: Paralel devlet iddiası doğru mu?
Hanefi Avcı: Paralel devlet değil paralel yönetim istedikleri ortaya çıkıyor açıkça.
Nedim Şener: Seçime doğru ne bekliyorsunuz?
Hanefi Avcı: Seçim olsa da olmasa da bu kavganın büyüyeceğini düşünüyorum. Herkes kendi elindekini kullanmaya çalışacaktır. Şu ana kadar olup bitenler onu gösteriyor. Kitapta da yazdım, her şeyin arşivlendiği çok açık. Onları kullanacaklardır.

ALO MERKEZ!
AKP-CEMAAT savaşı, Türkiye için en önemli soruyu gündeme getiriyor: Erdoğan düşüşü engelleyemezse, alternatifi kim ya da hangi parti? Örneğin CHP, bir alternatif mi?

Aslında son 11 yıldır olup biten, AKP ile karşısındaki ‘yetersiz ana muhalefet CHP’ arasındaki rekabet değil. Çünkü; iki parti, programları, ilkeleri, yapıları açısından tam anlamıyla İKİ KUTUP. Bir kutuptan diğerine oy transferi -birkaç puanlık istisnalar hariç- söz konusu değil.

Asıl mesele, ‘MERKEZDEKİ BOŞLUK’. Bakmayın, Erdoğan’ın ve kurmaylarının CHP’ye saldırmalarına. Onların asıl endişesi; DP, AP, DYP benzeri bir merkez ya da merkez sağ partinin ortaya çıkma ihtimali.
Bu yüzden de, son yıllarda bu yöndeki her oluşumu daha embriyo halinde yok ettiler. Buharlaştırdılar. Birkaç örnek vereyim:

*PROF. MEHMET HABERAL, ‘saçma’ sözcüğünün bile saçma kaldığı bir iddianameyle onca yıl Silivri’de yattıysa, bence nedeni tam da bu! Arkasında Süleyman Demirel’in olduğu, merkez sağdaki eski - yeni politikacıların desteklediği bir hareketi ‘onun üzerinden’ derdest ettiler. Evet, Prof. Haberal siyasete girmeyecekti ama bir merkez sağ oluşuma kan ve yön verecekti. Proje Silivri duvarları arasında yok olup gitti.

ERKAN MUMCU VE MEHMET AĞAR projesini hatırlıyor musunuz? Demokrat Parti’yi dirilteceklerdi. Tam da bu amaçla basının önüne çıkmalarına BİRKAÇ SAAT KALA, sırra kadem bastılar. Nedenini, nasılını bilmiyoruz. Ancak sonucu ortada: Sıfıra var sıfır... Elde var sıfır!

*NUMAN KURTULMUŞ siyasi yelpazede çok önemli bir yer tutmuyor gibi. Ancak alabileceği birkaç puan önemli... Daha da önemlisi, tıpkı AKP gibi ‘merkezden de pay alabilecek bir potansiyele sahip’... Bu yüzden O da Erdoğan’ın kapsama alanına girdi. Numan Kurtulmuş HAS Parti’yi feshedip AKP’ye geçti. Bu arada, geçenlerde kalp krizi (veya spazmı) yüzünden hastanelik olunca ‘yerel seçimler için verilen sözler tutulmadığı için rahatsızlandı’ yorumu yapıldı.

BOŞLUĞU CHP DOLDURABİLİR Mİ?
Türkiye siyasetinin en büyük açmazı.. Ve “Erdoğan’ın alternatifi yok” tespitinin kaynağı... Yani MERKEZDEKİ BOŞLUK acaba CHP tarafından doldurulabilir mi?

Sarıgül hamlesi... Birkaç gündür yoğunlaşan ‘son seçimde MHP’nin adayı olan Mansur Yavaş’ın bu kez CHP’de Ankara Büyükşehir adayı” olacağı söylentisi... Bence, hep bu çabaya işaret ediyor.
Çok kabaca “Merkez sana gelmiyorsa, sen merkeze git” politikasıyla bir arayış var.
Bunda, hiç saklamaya gerek yok, Erdoğan’ı yerel seçimlerde zayıflatmak ve sonrasında da gönderebilmek hedefi önem taşıyor. Evet, Erdoğan bu ülkeye daha fazla zarar vermeden… Cumhuriyet’i tasfiye sürecini tamamlayamadan... Siyasi İslam’ı yerleştiremeden göndermek zorundayız. Bu, toplumsal muhalefetin de işaret ettiği bir yol... Bir görev…

Peki, CHP’nin kapısını sağdaki ve hatta MHP’li isimlere açarak bu sağlanabilir mi? Doğrusu kuşkuluyum. Buna, ne CHP’nin genetik yapısı uygun... Ne de AKP tabanı inandırıcı bulup CHP’ye gelir.
Sol oyları, Aleviler’i kaybetme tehlikesi de cabası.
Neyse... Bakalım Kılıçdaroğlu ve kurmayları neyleyecek! Önümüzdeki -giderek daralan- süreç bizi nelerle karşı karşıya getirecek!

Önceki ve Sonraki Yazılar