Hayırlı yolculuklar Türkiye!

Yıllardır yazıyorum, dilimin döndüğünce anlatmaya çalışıyorum. AKP, Türkiye’yi alıştıra alıştıra İslam Cumhuriyeti’ne götürüyor. Üstelik bunu saklamıyor da.

Çok değil, sadece bir yıl kadar önce AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu aynen şunu söylemişti:

"10 yıllık iktidar dönemimizde şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. (…) Diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte paydaş oldular. Ancak, gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak. Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar. (…) Çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabulleneceği bir gelecek ve bir dönem olmayacak.”


Ve işte geldiğimiz nokta: Erdoğan artık bir TEBLİĞCİ olarak dünya sahnesinde. Diyor ki:

“Türkiye olarak, işimizin ve sorumluluğumuzun tüm dünyada ne kadar ağır ve fazla olduğunun; tarihin bize yüklediği mirasın ve omuzlarımızdaki mesuliyetin idraki içindeyiz. Zira misyon olarak, bize düşen son nefesimize kadar Hakk’ı anlatmak, insanları Hakk’a davet etmek.”

Kolomb cehaleti ve Küba’daki Cami masalına daldık, bu sözler konuşulmadan geçip gitti.

Oysa, karşımızda, İslam’ı dünyaya anlatmanın “misyonu” olduğunu düşünen bir iktidar var. Bunu Türkiye için düşünmediğini.. Bu ülkede “İslami kurallara göre yaşanılsın” diye elinden geleni yapmayacağını.. Yani bugün gördüklerimizin “gündelik siyaset oyunlarından ibaret” olduğunu söyleyebilir misiniz?

Türkiye, çok tehlikeli –gerçekten çok tehlikeli- bir yolda ilerliyor. Balkanlar örneği henüz çok taze. Orada da DİNSEL VE ETNİK KİMLİK öne çıktı. Yurttaşlık bilinci, bu iki aidiyetin gerisinde kaldı. Sonuçta olağanüstü kanlı / acılı bir süreç sonunda, Yugoslavya / Balkanlar paramparça oldu.

***

Biz de hızla böyle bir ihtimale doğru sürüklenmiyor muyuz? Parçalanmasak bile, siyasal İslamcıların tutsağı haline gelmek üzere değil miyiz?

Sistemimizi, hukuka dayalı, insan haklarını gözeten, yurttaşlık bilincini geliştirmeye çalışan bir cumhuriyete dönüştürebiliriz. Yoksa “di’li geçmiş” kullanıp “dönüştürebilirdik” mi demeliyim?

2000’li yılların başına gidin.. Bugün geldiğimiz noktayı aklınıza getirebilir miydiniz! Takılmış plak gibi tekrarlayıp duruyorum ama, 9 yaşındaki çocukların başının OKULLARDA örtülmesini rüyada görseniz hayra yorar mıydınız! Dahası, böyle bir şeyin, bir Cumhurbaşkanı’nın ilk resmi konuşmasında “özgürlük” diye alkışlanacağını düşünebilir miydiniz!

İran nasıl böyle bir ülke haline geldi? Pakistan’da Taliban ve şeriatçı düzeni nasıl adım adım ilerleyip ülkeyi tutsak aldı? Bir düşünün!

Evet, o ülkelerde bir Atatürk yoktu. O ülkelerde Türkiye’deki gibi bir Cumhuriyet inşa edilmiş değildi. Ancak, bu ülkede de, bugün tanık olduklarımızın hiçbiri söz konusu değildi.

Tevhidi Gündem internet sitesi, Başbakan Yardımcısı Akdoğan ile İmralı heyetinin buluşmasını haberleştirirken, Pervin Buldan’ı mozaiklemiş!

Kimileri “canım, böyle marjinal şeyler her ülkede olur” diyecektir.

Doğrudur. Tevhidi Gündem gerçekten de marjinaldir. En azından şimdilik.

Peki ya Hürriyet.. Ve muhtemelen sizin de beğendiğiniz kalemlerden Ahmet Hakan?

10 Kasım için yazdıklarını okudunuz mu?

“Yer: Teşvikiye. Mekân: Bizim kahvenin dış bölümü. Saat: 9'u 5 geçmek üzere. Ortam: Yarı dolu. Sokak: İnsan kaynıyor. Siren sesleri yükseliyor aniden. Beş masa ayağa fırlamış durumda. İki masa oturuyor. Ben de kalkmayanlar arasındayım.”

Ne var bunda, değil mi! Kalkmaz kalkmaz.

İyi de –hadi o gün öğleyin değil de sabahın köründe kalktı kahveye gitti diyelim- bunu neden yazar?

Neyi kanıtlamak için yazar?

Kime ne mesaj vermek için yazar?

Bu ülkenin kurucusu Atatürk’e bir dakikalık saygıyı bile çok görmenin.. Ve bunu marifet gibi kaleme almanın BİR ANLAMI yok mudur?

Ana akım.. Yandaş.. Marjinal.. Medyaya bakın, köşeleri tutmuş isimleri okuyun.. Yolculuğumuzun nereye doğru olduğunu görürsünüz.

***

BUYURUN BİR ÖRNEK DAHA!

İnternet ansiklopedisi Wikipedia’nın Türkçe içerik sağlayıcı kolu Vikipedi’de yer alan “vajina” “insan penisi” ve “kadın üreme organları” başlıkları, (Türk Telekom) TTNET tarafından engellendi. Üstelik herhangi bir mahkeme kararı olmadan.

Not: Vikipedi’nin logosunda “Özgür Ansiklopedi” yazıyor. Önerim “Türkiye hariç” yazılması.. Lütfen yani!

***

VOLKAN’I KONUŞAMAMAK


Her zaman takılmam ama, bu kez Türkiye-Kazakistan maçını seyretmek için TV karşısına geçtim. Daha maç başlamadan kaleci Volkan sahayı terk etmez mi! Bendeniz de 24 saat gazetecilik adına olayı Twitter’a yazmaz mıyım! Yazarken de “kötü tezahürat yüzünden terk etti” deyip, bir milli maçta böyle bir şeyin doğru olmadığını söylemez miyim! Kıyamet koptu.

“Tezahürat değil ana avrat küfür yedi” diye başladı mesajlar.. Sonrasında, doğrudan bana küfür sağanağına dönüştü. Ama ne korkunç ifadelerle.. Nasıl çirkin yakıştırmalarla..

Bir arkadaşım başıma geleni izah etti. “Fenerbahçelilerle asla ters düşmeyeceksin” dedi.

Peki! Bir daha böyle bir tartışmaya girmem. Tabii bu yazının son paragrafından sonra:

Milli bir maçta, kaleci gibi yeri zor doldurulacak bir görev üstlenmiş Volkan sahayı / stadı istediği gibi terk edip gidebilir mi? Maç başına alınan o muazzam paralar acaba kimin cebinden çıkıyor? Siyasetçiler, sahne sanatçıları, canlı yayın yapan televizyoncular.. Ve sporcular.. Her koşulda görevlerini yapmak zorunda değiller mi?



Önceki ve Sonraki Yazılar