Emperyalist dünyada gerilim dorukta

Bugün seçim günü, yasaklar var, biz de fırsattan istifade azıcık dışarıya bakalım. Dünyada neler olduğuna...

İçeriyi anlamak için de gerekiyor dışarısını takip etmek.
Amerika Birleşik Devletleri, uzun süredir emperyalist sistemin zirvesindeki yerini koruma güçlüğü çekiyor. Ekonomik üstünlüğü zaten tartışılır hale gelmişti, bu zaafı askeri-siyasi hegemonyası ile dengeliyor, Almanya'nın başını çektiği Avrupa Birliği'ni kendi yörüngesinde tutuyordu. Lakin, hesap başka bir noktada tutmadı.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasından sonra dünya kapitalist sistemine entegre olma sürecine giren Rusya Federasyonu, o sistemin içindeki ittifak ve dengeleri bozuverdi ve Çin Halk Cumhuriyeti ile birlikte ABD'nin siyasi üstünlüğünü kabullenmeyeceğini açık bir biçimde ilan etti.

Ukrayna'da Kırım'ın Putin yönetimi tarafından ilhakıyla yeni bir evreye taşınan kriz kim ne dersin emperyalist sistem içi çelişkilerin derinleştiğini ve kontrolden çıktığını göstermektedir. ABD, hegemonyasını süreklileşmiş müdahaleler olmaksızın sürdürememekte ancak artık her hamlesine sert bir yanıt almaktadır.

Bu kimilerince bittiği ilan edilen kriz halinin yeni bir aşamasıdır.
Şu anda ABD ve Rusya ile birlikte dünya sisteminin önemli aktörleri olarak görülebilecek Almanya, Fransa, İngiltere, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin her birinde egemen sermaye sınıfı içindeki çatlaklar da derinleşmekte, bu çatlaklar nedeniyle ülkelerin uluslararası alanda tutarlı politikalar üretmesi zorlaşmaktadır. Söz konusu iç sorunlardan azade olduğu düşünülebilecek Çin'de bile iç sürtüşmelere tanık olunmaktadır.

20. yüzyılı iki kez kana bulayan emperyalizm bir kez daha büyük bir paylaşım sorunu ile karşı karşıyadır. Ve kavga sertleşmektedir. Rusya ile Çin doların egemenliğini sarsacak finansal adımlar için hazırlık yapmaktadır. Başta Ortadoğu olmak üzere birçok bölgeyi karıştırarak kaos içinde yönetmeyi deneyen ABD yönetimi, bu iki ülkenin "yeni dost"lar edinmek için yaptığı hızlı manevralar karşısında şaşkınlık içindedir. Ülkeler çılgınca silahlanmakta, her yerde askeri tatbikatlarla karşılıklı meydan okunmaktadır.
Uluslararası tekeller bir yandan emekçi sınıfları baskılamak, daha fazla sömürmek için birlikte hareket ederken, öte yandan kendileri için en uygun uluslararası-ulusal siyasal dengeyi yakalayabilmek için arayış içinde. Bu arayışın barışçı sürmeyeceği açık, sürmüyor da...

Önemsenmesi gereken bir başka olgu, başı çeken emperyalist devletlerin, uluslararası alandaki rekabette ellerini zayıflatacak iç çelişkileri çözmek ya da baskılamak için daha fazla otoriterleşmesi, hatta faşizan uygulamalara yönelmesidir.

Türkiye'de de benzer bir dinamiğin işlemekte olduğu unutulmamalıdır.
Tek bir özne olarak emperyalizm diye bir şey yok. İstikrar dönemlerinde hegemonik emperyalist ülkenin borusu öter ama şimdi ciddi bir kavga var. Bu kavganın nasıl gelişeceği ve tek tek ülkelere etkisini kimse tam olarak bilemez.

Bilinmesi gereken, emekçi halkın bu kavgada değil, kendi kavgasında, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde saf tutma zorunluluğudur. Bugün seçime giden Türkiye için özellikle geçerlidir bu kural.

Önceki ve Sonraki Yazılar