Enflasyon kandırmacası

İki gün önce enflasyon rakamları açıklandı. TÜİK verilerine göre; TÜFE, Nisan ayında yüzde 0.78 yıllık bazda ise yüzde 6.57 ile 2013 Mayıs ayından bu yana en düşük seviyede gerçekleştiğini, büyük bir iş başarılmış gibi kamuoyuna duyuruldu. Aynı açıklamada, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi  (YİÜFE) ise Nisan ayında 0.52, yükselirken, yıllık bazda ise 2.87 oranında arttığı ifade edilmiştir. Konunun bu şekilde açıklanması kamuoyundan bazı şeylerin gizlenmesi anlamına gelmektedir. İfade edilen rakamlar, 2015’in Nisan ayı ile 2016’nın Nisan ayı arasındaki farklılığın göstergesidir. 

2015’in Nisan ayından, 2016’nın Nisan ayına kadarki 12 aylık ortalamalar dikkate alındığında, tüketici fiyatlarının yüzde 7.84, yurtiçi üretici fiyatlarının ise, yüzde 5.47 oranında arttığı gözlenmektedir ki, bu verilerin dahi doğru olduğu tartışılmaktadır. Benim kendime göre enflasyon hesaplama yöntemim var ki, bence en sağlam yöntem benim yöntemim. Bir yıl önce aldığım temel tüketim mallarıyla ilgili kasa fişini saklıyorum ve bir yıl sonra aynı ürünleri aynı marketten aldığımda gerçek enflasyon rakamlarını daha kolay yolla tespit etmiş oluyorum. Geçen yıl, Nisan ayında aldığım 49 TL tutarındaki ürünlerin aynısını, aynı miktarda, aynı marketten bu Nisan ayında aldığımda 84 TL ödemek zorunda kaldım ki, orantıladığımız zaman, geçen yıla nazaran yüzde 71 oranında daha fazla ödeme yapmak zorunda kaldım.

Enflasyon hesaplamaları yapılırken, belki de hiçbir tüketicinin hiçbir zaman ihtiyaç duymadığı, pinpon topu, olta ipi, at nalı, nal mıhı gibi ürünler üzerinden hesaplama yapılırsa muhtemelen TÜİK’in rakamları doğru çıkabilir. Ama bu rakamlar tüketicilerin cebine yansıyan gerçek rakamları ifade etmemektedir.

Hükumete yakın kesimler, ekonomide tozpembe tablolar çizmeye çalışsa da, ekonomideki reel veriler durumun hiçte öyle olmadığını açıkça göstermektedir. Geçim sıkıntısından dolayı borçlanarak yaşamını sürdürmeye çalışan milyonlarca yurttaşımız icra dairelerinin ‘haciz’ uygulamalarına muhatap olmaktadırlar. Bu sıkıntıyı sadece vatandaşlar değil, nakit sıkıntısı yaşayan ve çarklarını borçla ödemeye çalışan işletmelerde aynı sorunları yaşamaktadır.

Adalet Bakanlığı verilerine göre, icra dairelerindeki icra iflas dosya sayısı 24 milyonu geçmiş durumdadır. 2005 yılında 6.3 milyon seviyesinde olan icra iflas dairelerindeki dosya sayısı, 11 yıl sonra dörde katlanmış ve 24 milyon seviyesine ulaşmıştır. 2015 yılında bir önceki yıldan devreden dosya sayısına 7 milyon 284 bin dosya daha ilave olmuş ki, bu sayı 2005 yılındaki toplam dosya sayısından bir milyon daha fazla insanın icralık olduğu anlamına gelmektedir. 2016’nın Şubat sonu itibarıyla iki aylık dönemde icra iflas dairelerinde 598 bin yeni dosya açılmıştır ki, bu rakamlar vatandaşlarımızın borç içinde kıvrandığının kanıtıdır. 

Bankalardaki borç katlanarak büyüyor. Yurttaşlarımızın 1 Nisan 2016 itibarıyla, şirket ve kurumsal borçlar hariç, toplam bireysel borçlar 387 milyar 844 milyon liraya ulaşmıştır. Bu borcun 147 milyar 78 milyonu konut kredisi, 6 milyar 320 milyonu taşıt kredisi, 156 milyar 714 milyonu ihtiyaç kredisi, 77 milyar 812 milyonu lirası ise kredi kartı borcudur. 2016 Mart ayı sonu itibarıyla, Sadece kredi kartı borçlarının 7 milyar 236 milyonluk kısmı icra takibine konu olmuş durumdadır.

TÜİK istediği kadar rakamlarla oynasın, istediği kadar enflasyon rakamlarını kendisine göre yorumlasın! Vatandaşlarımızın bir kısmı, yaşadığı sorun ve sıkıntıların nereden kaynaklandığının farkında. Acaba özellikle AKP’ye oy veren ve aynı sıkıntı ve sorunlar yaşayanlarda bu yaşadıklarının nereden kaynaklandığını fark edebilecek mi?

AKP’ye oy veren seçmenin büyük bir kısmı, kredi kullanarak bir ev veya bir araba sahibi olmuş, AKP’ ye oy vermediği takdirde istikrarın bozulacağı, ekonomide kriz yaşanacağı ve kullanmış olduğu kredi faizlerinin artacağı ve  sonuç olarak borç-harç sahip olduğu konut veya aracının elinden alınacağı korkusunu yaşamakta ve bu nedenle AKP’ye oy vermektedir.

Bunu düşünen o seçmen kitlesi, ‘kendi yandaşlarını dolar milyarderi yapan’ bu iktidar gider ve yerine yeni bir iktidar geldiğinde, borçlanmadan, kredi kullanmadan kendi çalışması ve emeğinin karşılığında kazandığı parayla ev veya araba sahibi olabileceğini neden düşünmez? İhtiyaç kredisi kullanmadan, ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir hayat standardına kavuşabileceğini hiç mi düşünmez?

Tabii ki yoksulluk içinde kıvranan yurttaşlarımıza bunları düşündürebilecek olanda bu iktidarın alternatifi olan siyasi partilerdir. İktidara talip olabilecek bir siyasi irade, böyle bir iddiasını ortaya koymalı ki, yurttaşlarımızı da bu konulara kafa yorsun ve düşünebilsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar