Küf

İnsanlar gibi ülkelerin de bir yaşam üslubu vardır.  Buna “tarz” da diyebilirsiniz.  Bunun bir kısmı zaman içinde değişir.  Bir kısm ise aynı kalır: İşte o değişmeyen, kişi ya da ülkenin karakteridir.

Türkiye’nin üslubu ya da tarzı son yıllarda hızla değişiyor. Kötüye doğru değişiyor. Ben bu üslup bozulmasını bir çeşit küflenme olarak görüyorum.

Küf biliyorsunuz belirli koşullar altında oluşan ve yayılan bir çeşit mantardır. Görünen kısmı olduğu gibi görünmeyen kısmı da vardır. Tümü zehirli olabilir. Yavaş yavaş hasta edebileceği, gibi tak diye götürebilir de.

Bundan 20 yıl kadar önce “magazinleşme” dediğimiz küften şikayet ediyorduk. Batı medyasından bulaşan bu küf, hayatın tüm alanlarınını, bu arada siyaseti, ciddiyetten koparıyor, eğlencelik kıvama getiriyordu. Magazinleşme, önemliyle ön emsizin ayırdedilmesini zorlaştırıyor, hayatı sabun köpüklerinin uçuştuğu bir kına gecesi gibi resmediyordu.

Dünyaya böyle bakınca, Başbakan Tansu Çiller’in rüzgarda uçuşan eteği, savurduğu savaş tehditlerinden daha  önemli oluyordu.

Bu küfe alıştık. Kanıksadık. Artık bizi eskisi kadar rahatsız etmiyor.

Öyle ya: Artık Facebook’ta, Instagram’da, Twitter’da hepimiz biraz magaziniz!

 

*

Son yıllarda ülkeyi saran yeşil küfe “yalan küfü” diyebiliriz.

 “Magazinleşme” küfü  önemli ile önemsizi ayırdetmemizi zorlaştırıyor demiştim. Yalan küfü de doğru ile yanlışı ayırdetmemizi zorlaştırıyor. Bir süre sonra yalanlara doğru muamelesi yapmak olağanlaşıyor.  

 “Doğru”nun anlamsızlaştığı çürük bir doku çıkıyor ortaya. Her şeyin duruma göre değerlendirildiği Makyavelist bir alacakaranlık.  Her zaman her şeyin beklenebileceği puslu ve  pusulu bir bulanıklık.

Tarafsızlık yemini etmiş bir Cumhurbaşkanı kalabalıkların önünde kendisine 400 milletvekili istiyor. Hangi parti için istediğini söylemiyor. Ama kimin için istediğini kendisi dahil herkes biliyor. Gene de, birileri kalkıp anlamamış gibi yazılar yazıyorlar.

Küf, böyle şeyler yaptırıyor işte!

Aynı cumhurbaşkanı Bursa Ulucami’deki namaza gecikince ezan 10 dakika geç okunuyor.  Oysa, ezan saati bu ülkede doğru zamanın göstergelerinden biri olagelmiş. Kimseyi beklememiş. İnsanlar saatlerini ona göre ayarlamışlar.

Yanlış saate göre saat ayarlayanların ülkesi olmuşuz demek ki!

Mantar,  yayılgan…

Madem o öyle yapıyor ben de öyle yaparım kolaycılığı… Bu anlayış kademe kademe ülkenin tüm kurumlarına yayılıyor. Muhalefetine, bürokrasisine, işci sendikalarına spor kulüplerine, sanat kurumlarına,  hepsine. 

O yapıyorsa -ve “kazanıyorsa”- ben niçin yapmayayım?

Doğru söyler gibi yalan söyleyenlerin, doğruyu dinler gibi yalan dinleyenlerin, sonra bu yalanları doğruymuş gibi yalandan savunanların ülkesi oluyor Türkiye.

*

Durum ortada: Küf her yere yayıldı.

Doğru söyleyenler azınlıkta kaldı.

Yalanın en giremeyeceği sanılan yerler fethedildi.  Referans gazetemiz yok.. TRT saptırma makinesi. Diyanet’in söylediklerine artık herkes şüpheyle bakıyor. Koskoca TÜBİTAK doğru söyle gibi yalanlar üretti.

Geriye bir Milli Piyango kalmıştı. Meğer kazanan numnaralar da yalanmış.

Ama kaybedenler doğru: tüm Türkiye!

Önceki ve Sonraki Yazılar