Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Eski tas eski hamam...

Bizim eskiler, yaşamlarında o dönem için hiç bir değişiklik olmadığını anlatmak için “Eski tas eski hamam” derlerdi. Hatta bir de eklerlerdi: “Tellaklar da aynı.”
Bu deyim neden mi aklıma geldi? Şundan:
Dün sabah bir son dakika haberi geldi.
ABD’nin Ankara’da bir yıldır boş olan büyükelçiliğine nihayet atama yapılmıştı.
Büyükelçi olarak atanan kişi Ortadoğu, özellikle de Irak uzmanı olarak tanınan 64 yaşındaki David Satterfield’di.
ABD sistemine göre Başkan tarafından atanan büyükelçilerin Senato’nun da onayından geçmesi gerekiyor ama olsun.
Şimdilik idare ediverelim, mantığıyla bu atama yapıldı anlaşılan.
Bir yıldır boş olan büyükelçiliğe Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve TBMM üyelikleri için yapılacak seçimlerden bir kaç gün önce bu atamanın açıklanmasıyla acaba ne mesaj vermek istiyordu ABD?
Bundan iki hafta önce de ABD’nin tanınmış Türkiye uzmanlarından Henri Barkey, Menbiç anlaşmasını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hediye ettiklerini söylememiş miydi?
Lafı fazla dolandırmadan daha önce de yazdığım bir anımı sizlere hatırlatmak istiyorum.
Değerlendirmek size kalmış.
2002 Mayıs ayıydı. Washington’da dünyaca ünlü finans spekülatörü George Soros’un New Century Foundation’ının (Yeni Yüzyıl Vakfı) merkezindeyim. Masanın çevresinde vakfın başkanı, ABD’nin önceki Ankara büyükelçilerinden Morton Abramowitz, yine eski Ankara büyükelçilerinden Mark Parris ve Mark Grossman (Grossman büyükelçiliğinden sonra bir kaç yıl İhlas grubunda üst düzey yöneticilik yapmıştı. Işıkçılar cemaatine yakınlığıyla tanınıyor) ile kadim dostum Profesör Dr. Mithat Melen var.
Bu tip masalarda Türkler ve Amerikalılar karşılıklı oturunca tartışmalar bol olur. Mithat ve ben karşımızdakilere AKP’nin Türkiye’de yeni kurulmuş bir siyasi parti olmasına rağmen gittikçe güç kazandığını, Washington’ın da AKP’ye ciddi destek verdiğini, bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Hatta bir ara şöyle bile söyledik: “Bakın, böyle yaparsanız ileride sizin de Türkiye’nin de başına büyük dertler açacaklar.”
Bunun üzerine Büyükelçi Abramowitz ayağa fırladı.
Avuçlarını masaya vurarak homurdandı ve “Leyla, bilmem farkında mısın ama AKP yüzyılın projesi” dedi.
Mithat ve ben o an donakaldık.
Gergin bir sessizlikten sonra ben konuyu değiştirip üç eski büyükelçiye “Ekonomiyi sözüm ona kurtarmak için Ankara’ya gelip Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümetinde bir süre bakanlık yaptıktan sonra İsmail Cem’le siyasi parti kuran Kemal Derviş hakkında ne düşünüyorsunuz? Performansını nasıl bulmuştunuz?” diye açık açık sordum.
Üçlünün sözcülüğünü üstlendiği anlaşılan Abramowitz cevap verdi: “Derviş iyi bir teknisyendir. Ankara’da teknik işler yapsın diye görevlendirildi, siyasete bulaşsın diye değil. Üzerine vazife miydi siyasi lider olmaya çalışmak? Zaten de o iş yürümedi.”
Doğrusu bu değerlendirme hele de Abramowitz tarafından yapılınca bir hayli göz açıcıydı.
Yani demem o ki, Washington’da Türkiye’yle ilgili siyasi mahfiller hiç bir zaman ellerini buralardan çekmezler.
Kim ya da kimler işlerine geliyorsa onlarla çalışmayı tercih ederler.
Arada bir kavga gürültü de kopsa “eyyy” naraları da duyulsa fark etmez.
Çıkar ne yapmayı gerektiriyorsa tercih o taraftan kullanılır.
Yani şimdi bazılarınız Satterfield’in tam da şimdi atanmasına şaşırıp, “Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?” sorusunu sorabilir.
Hiç sormayın çünkü yine halk arasında kullanılan deyimle cevap vereyim: Mal meydanda.

Önceki ve Sonraki Yazılar